26 Kasım 2006

güzel bir gelecek tablosu - YİN

 pekala, 2016 yılının kasım ayındayız, 29 kasım, hava buz gibi, ve tabii ki izmir, ufak bir evde tek başıma yaşıyorum, annemi ve babamı kaybetmişim, 3 kardeşim, eniştem ve yeğenlerim hayatta kalmış bir şekilde, ve arada bir uğruyorum yanlarına, ama onlara nerede ve nasıl yaşadığımı söylemiyorum, diğer akrabalarımdan haberim yok, beş parasızım, işsizim, yazdıklarım bir boka yaramıyor, 3 aylık kira borcu ev sahibine, ve bir o kadar da bakkala borçluyum, ve ölmek üzereyken telefon çalıyor, istesem benim için canını bile vericek bi kaç insan tanıyorum, yo hayır bi dolu insan, “hey moruk” diyorlar, “yeni bir öykü yok mu?”
“hiç biri yeni değil” diyorum, “yani değilmiş, öyle diyorlar, çalıyormuşum hepsini ordan burdan”
“siktiret onları” diyorlar, “sen ve harikulade yeni öykülerin, bu gece takılalım mı? alkol var”
“boşverin” diyorum, “ben burada azraili beklemeye devam edeceğim”
“olmaz” diyorlar ama, “gelip seni alıcaz..”

5 dakika sonra kapım çalıyor, bi grup insan, apar topar çıkıyoruz evden, ısrarlar vs. evden? evet, ev.. bir oda, ufak bir mutfak, banyo, tuvalet, kapı pencere, kaçak elektrik, her şey her yere saçılmış, kağıtlar, fanzinler, kimsenin basmadığı kitaplarım, senaryolar, çıkarmaya çalıştığım gazeteye dair birkaç örnek baskı, ve elbette müzik, çoğunluğu punk, triphop ve rap.. binlerce.. izlanda’ya ait birkaç büyük boy fotoğraf duvarda asılı, ufak bir cd çalar, tv yok, pc yok, makas kalem uhu kolaj ve ruh var ama.. ama ne ruh.. hah! do it yourself ile kafayı bozmuş hasta bir ruh, sürünmeye mahkum, bir gün paranın amına koyacam diyen sürekli, ama hep amına koydukları, ve evet dediğim gibi, evden çıkıyoruz, istikamet başka bir ev, uygun adım marş, pardon, bunları yazarken bir jandarma karakolunda olduğum için dilim sürçmüş olmalı, ve evet nerde kalmıştık, evden çıktık, başka bir eve gittik, ev biraz kalabalık, birinin doğum günüymüş, doğum günü partilerini anlamsız bulurum, hele bir de kasım’da kutlanıyorsa, kasım’ın sonu.. hayatıma girme noktasında bulunan bütün kadınlar kasım ayında doğmuştur.. tesadüf? sikmişim tesadüfü! aptallık daha doğru bir açıklama olurdu.. siyah saç ve neşe ve hüznün karışımı.. ama hüznün daha ağır bastığı açık, ve terkedilmiş sürekli, ve benden başkalarının intikamını alıcak, bunu planlamayarak ve istemeyerek yapıcak olsa bile, ansızın, terk edicek, bunu biliyorum çünkü tyler bunu biliyor, ama yine de kapılıyorum o’na, adı tuğçe olsun, ne önemi var? pasta geliyor sonra, doğum günü pastası, 26 adet mum var üzerinde, ben o sırada, yani 2016’da 34 yaşımdayım, 35’ime 1,5 ay kalmış, 12 ocak’a, hediye alırsınız artık bana, öğrendiniz, ve evet, doğum günün kutlu olsun” diyorum o’na, “umarım hayatının geri kalan kısmı huzur içinde geçer”
“hep huzur istedim biliyor musun” diyor,
“biliyorum” diyorum, bilirim, daha önceki facialarımdan, hepsi huzur aradığını söyleyip huzurumu sikip gitti.
“nerden biliyorsun” diyor,
“tecrübe” diyorum, “her türlü dengesiz burçtan eski sevgili koleksiyonum var, istersen gösterebilirim, ama uzaktan bakıcaz, çok yaklaşırsak, yanlarındaki herifleri pataklayabilirim” ne saçmalık? gülüyor ama, gülüyoruz, ve içiyoruz da bir yandan,
“seni tanıyorum” diyor bana, “öykülerinden falan…”
“herkes öyle sanıyor” diyorum,
“iyi bir insansın sen” diyor, “yaşadıklarını hak etmiyorsun”
“herkes hak ettiği gibi yaşamıyor” diyorum, “yani 10 sene önce bir orospunun söylediği o şarkı düpedüz saçmalık, ama ben şikayetçi değilim, hem şikayetçi olsam da, kime şikayet edicem, öyle bir mercii yok, hayat bu, yaşamak zorundasın, beğensen de beğenmesen de”
“aslında çok iyi yerlere gelebilirdin” diyor, “eğer isteseydin”
“boş versene” diyorum, “ben yerimden memnunum, arada bir itip daha dibe düşürmeseler daha memnum olucam aslında, sen neler yapıyorsun”
“ben çalışıyorum” diyor, “bir işim ve bir evim var, tek kalıyorum, üniversiteyi 2 sene önce bitirdim”
“bende hayattan yüksek dereceyle mezun olmayı tasarlıyordum” diyorum, “siz telefon açıp beni partine davet etmeseydiniz”
“ben istedim” diyor, “tanışmak için, biliyorum yeni insanlarla tanışmak istemediğini ama…”
“siktiret” diyorum, ve o gece sevişiyoruz onunla, ölesiye, kısa süre sevgilim olarak kalıyor, sonra terk ediyor beni, “seninle bir geleceğimiz yok” diyerek, evlilik istiyor, çocuk istiyor, iyi bir işim ve düzenli bir hayatım olmasını istiyor, çocuk ve evliliğe evet diyorum, ama düzenli bir hayat nedir? aç değilim, sobam yanıyor, bahislerden sürekli para geliyor, ve arada bir takı tezgahı açıyorum, bir ayakkabı, iki pantolon, 2 kazak, yeterli değil mi? sen ne için çalışıyorsun? yeni elbiseler, lüks yerler, lüks yiyecekler, vs vs.. ben hayatımı yaşıyorum güzelim, sen hayatı satın almaya çalışıyorsun..

gidiyor sonra, her zaman olduğu gibi, boş veriyorum, kadınsızken daha mutluyum, seks mi? benim için sadece canını değil bedenini de vermeye razı olanlar var, bazen kapım çalar, bir hatun, telefonum çalar, yine bir hatun, mektup, hatun, internet, hatun, tek dertleri seks, ve aşık olmadığım hiçbir hatuna gözlerimle bile dokunmam ben. kesin ve net, ve evet, sene 2016, bir yayınevi öykülerimi üzerinde biraz oynamak karşılığında yayınlayabileceklerini söylüyor, onlara siktirolup gitmelerini söylüyorum, bir mektup alıyorum, savcılıktan, bir orospu çocuğu ona bir fanzinde yer alan öykümde küfür ettiğim için tazminat davası açmış, ödüyorum, ödüyor ve bu öyküde de ona küfür etmiş oluyorum, sonra sonra sonra, evet, amanda palmer’la tanışmış ve beraber şarkı söylemişim, 10 sene içinde başka neler yapabilir bir insan, hmm.. 15 günde bir, bir gazete çıkartıyorum, “wu wei” adında 100 baskı yaptığım bir şey, kendi kendini döndürüyor getirdiği para, aperiyoduk olarak çıkan 6 değişik konuda fanzin, 15 internet sitesi, 1486 tane öykü, 27 adet henüz basılmamış kitap 17 tane senaryo, 5eksi3 tane eski sevgili ve 39861 tane bana aşık olan hatun var.. emin abi hala dikilide,  göçmen, oktay, ersoy, sandi, pelü, seçil, özlem, refik, pinero, 2pac, muhammed ve Allah hala yanımda, adı geçen dostlarımla hala dostum ve hiç yeni arkadaş edinmiyorum.. her sabah kusar ve günde bir öğün yemek yerim, bazen hiç yemem, akciğer ve mide ağrılarım hala var, hala alkol alınca burnum akıyor, hala “d.i.y or die” diyorum, hala içiyor ve hayatı kaale alamıyorum;

“senin bir geleceğin yok”

ne geleceği? nasıl bir gelecekten söz ediyorsunuz? bana kalırsa hiçbirimizin geleceği yok! hepimiz bir gün ölücez öyle değil mi? aksini iddia eden var mı? o zaman ne demek; “geleceğin yok”? süper bi iş mesela, gelecek midir? süper bi eş, çocuklar, çocukların geleceği? 25-30 elbise, harika dekore edilmiş bir ev, son model eşyalar, ve günde 8 saatten haftada 6 gün mesai? peki hayat bunun neresinde gizli acaba? hafta sonlarında mı? boş versenize! böyle iyiyim ben.. hiç kimsenin benim için bir şey yapmasını istemiyorum.. ve işte gördüğünüz gibi, bir geleceğim var, herkes beni seviyor ve harika bir geleceğim var, şu an 2006’dayım ve size inat ölmeyeceğim, günde 3 paket sigara ve ölümüne alkol içmeme rağmen! şimdi ikiyüzlü açgözlü, kıskanç, bencil ve kibirle dolu olan herkes defolup gitsin.. değişmeyeceğim çünkü.. hem ben de gidiyorum, nöbetim var. hadi eyvallah!

26/11/2006-ardeşen..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder