pekala, 2016 yılının kasım ayındayız, 29
kasım, hava buz gibi, ve tabii ki izmir, ufak bir evde tek başıma yaşıyorum,
annemi ve babamı kaybetmişim, 3 kardeşim, eniştem ve yeğenlerim hayatta kalmış
bir şekilde, ve arada bir uğruyorum yanlarına, ama onlara nerede ve nasıl
yaşadığımı söylemiyorum, diğer akrabalarımdan haberim yok, beş parasızım,
işsizim, yazdıklarım bir boka yaramıyor, 3 aylık kira borcu ev sahibine, ve bir
o kadar da bakkala borçluyum, ve ölmek üzereyken telefon çalıyor, istesem benim
için canını bile vericek bi kaç insan tanıyorum, yo hayır bi dolu insan, “hey
moruk” diyorlar, “yeni bir öykü yok mu?”
“hiç biri yeni değil” diyorum, “yani
değilmiş, öyle diyorlar, çalıyormuşum hepsini ordan burdan”
“siktiret onları” diyorlar, “sen ve
harikulade yeni öykülerin, bu gece takılalım mı? alkol var”
“boşverin” diyorum, “ben burada azraili
beklemeye devam edeceğim”
“olmaz” diyorlar ama, “gelip seni alıcaz..”
5 dakika sonra kapım çalıyor, bi grup
insan, apar topar çıkıyoruz evden, ısrarlar vs. evden? evet, ev.. bir oda, ufak
bir mutfak, banyo, tuvalet, kapı pencere, kaçak elektrik, her şey her yere
saçılmış, kağıtlar, fanzinler, kimsenin basmadığı kitaplarım, senaryolar,
çıkarmaya çalıştığım gazeteye dair birkaç örnek baskı, ve elbette müzik,
çoğunluğu punk, triphop ve rap.. binlerce.. izlanda’ya ait birkaç büyük boy
fotoğraf duvarda asılı, ufak bir cd çalar, tv yok, pc yok, makas kalem uhu
kolaj ve ruh var ama.. ama ne ruh.. hah! do it yourself ile kafayı bozmuş hasta
bir ruh, sürünmeye mahkum, bir gün paranın amına koyacam diyen sürekli, ama hep
amına koydukları, ve evet dediğim gibi, evden çıkıyoruz, istikamet başka bir
ev, uygun adım marş, pardon, bunları yazarken bir jandarma karakolunda olduğum
için dilim sürçmüş olmalı, ve evet nerde kalmıştık, evden çıktık, başka bir eve
gittik, ev biraz kalabalık, birinin doğum günüymüş, doğum günü partilerini
anlamsız bulurum, hele bir de kasım’da kutlanıyorsa, kasım’ın sonu.. hayatıma
girme noktasında bulunan bütün kadınlar kasım ayında doğmuştur.. tesadüf?
sikmişim tesadüfü! aptallık daha doğru bir açıklama olurdu.. siyah saç ve neşe
ve hüznün karışımı.. ama hüznün daha ağır bastığı açık, ve terkedilmiş sürekli,
ve benden başkalarının intikamını alıcak, bunu planlamayarak ve istemeyerek yapıcak
olsa bile, ansızın, terk edicek, bunu biliyorum çünkü tyler bunu biliyor, ama
yine de kapılıyorum o’na, adı tuğçe olsun, ne önemi var? pasta geliyor sonra,
doğum günü pastası, 26 adet mum var üzerinde, ben o sırada, yani 2016’da 34
yaşımdayım, 35’ime 1,5 ay kalmış, 12 ocak’a, hediye alırsınız artık bana,
öğrendiniz, ve evet, doğum günün kutlu olsun” diyorum o’na, “umarım hayatının
geri kalan kısmı huzur içinde geçer”
“hep huzur istedim biliyor musun” diyor,
“biliyorum” diyorum, bilirim, daha önceki
facialarımdan, hepsi huzur aradığını söyleyip huzurumu sikip gitti.
“nerden biliyorsun” diyor,
“tecrübe” diyorum, “her türlü dengesiz
burçtan eski sevgili koleksiyonum var, istersen gösterebilirim, ama uzaktan
bakıcaz, çok yaklaşırsak, yanlarındaki herifleri pataklayabilirim” ne saçmalık?
gülüyor ama, gülüyoruz, ve içiyoruz da bir yandan,
“seni tanıyorum” diyor bana, “öykülerinden
falan…”
“herkes öyle sanıyor” diyorum,
“iyi bir insansın sen” diyor,
“yaşadıklarını hak etmiyorsun”
“herkes hak ettiği gibi yaşamıyor” diyorum,
“yani 10 sene önce bir orospunun söylediği o şarkı düpedüz saçmalık, ama ben
şikayetçi değilim, hem şikayetçi olsam da, kime şikayet edicem, öyle bir mercii
yok, hayat bu, yaşamak zorundasın, beğensen de beğenmesen de”
“aslında çok iyi yerlere gelebilirdin”
diyor, “eğer isteseydin”
“boş versene” diyorum, “ben yerimden
memnunum, arada bir itip daha dibe düşürmeseler daha memnum olucam aslında, sen
neler yapıyorsun”
“ben çalışıyorum” diyor, “bir işim ve bir
evim var, tek kalıyorum, üniversiteyi 2 sene önce bitirdim”
“bende hayattan yüksek dereceyle mezun
olmayı tasarlıyordum” diyorum, “siz telefon açıp beni partine davet
etmeseydiniz”
“ben istedim” diyor, “tanışmak için,
biliyorum yeni insanlarla tanışmak istemediğini ama…”
“siktiret” diyorum, ve o gece sevişiyoruz
onunla, ölesiye, kısa süre sevgilim olarak kalıyor, sonra terk ediyor beni,
“seninle bir geleceğimiz yok” diyerek, evlilik istiyor, çocuk istiyor, iyi bir
işim ve düzenli bir hayatım olmasını istiyor, çocuk ve evliliğe evet diyorum,
ama düzenli bir hayat nedir? aç değilim, sobam yanıyor, bahislerden sürekli
para geliyor, ve arada bir takı tezgahı açıyorum, bir ayakkabı, iki pantolon, 2
kazak, yeterli değil mi? sen ne için çalışıyorsun? yeni elbiseler, lüks yerler,
lüks yiyecekler, vs vs.. ben hayatımı yaşıyorum güzelim, sen hayatı satın
almaya çalışıyorsun..
gidiyor sonra, her zaman olduğu gibi, boş veriyorum,
kadınsızken daha mutluyum, seks mi? benim için sadece canını değil bedenini de
vermeye razı olanlar var, bazen kapım çalar, bir hatun, telefonum çalar, yine
bir hatun, mektup, hatun, internet, hatun, tek dertleri seks, ve aşık olmadığım
hiçbir hatuna gözlerimle bile dokunmam ben. kesin ve net, ve evet, sene 2016,
bir yayınevi öykülerimi üzerinde biraz oynamak karşılığında
yayınlayabileceklerini söylüyor, onlara siktirolup gitmelerini söylüyorum, bir
mektup alıyorum, savcılıktan, bir orospu çocuğu ona bir fanzinde yer alan
öykümde küfür ettiğim için tazminat davası açmış, ödüyorum, ödüyor ve bu öyküde
de ona küfür etmiş oluyorum, sonra sonra sonra, evet, amanda palmer’la tanışmış
ve beraber şarkı söylemişim, 10 sene içinde başka neler yapabilir bir insan,
hmm.. 15 günde bir, bir gazete çıkartıyorum, “wu wei” adında 100 baskı yaptığım
bir şey, kendi kendini döndürüyor getirdiği para, aperiyoduk olarak çıkan 6
değişik konuda fanzin, 15 internet sitesi, 1486 tane öykü, 27 adet henüz basılmamış
kitap 17 tane senaryo, 5eksi3 tane eski sevgili ve 39861 tane bana aşık olan
hatun var.. emin abi hala dikilide, göçmen,
oktay, ersoy, sandi, pelü, seçil, özlem, refik, pinero, 2pac, muhammed ve Allah
hala yanımda, adı geçen dostlarımla hala dostum ve hiç yeni arkadaş
edinmiyorum.. her sabah kusar ve günde bir öğün yemek yerim, bazen hiç yemem,
akciğer ve mide ağrılarım hala var, hala alkol alınca burnum akıyor, hala “d.i.y
or die” diyorum, hala içiyor ve hayatı kaale alamıyorum;
“senin bir geleceğin yok”
ne geleceği? nasıl bir gelecekten söz
ediyorsunuz? bana kalırsa hiçbirimizin geleceği yok! hepimiz bir gün ölücez
öyle değil mi? aksini iddia eden var mı? o zaman ne demek; “geleceğin yok”?
süper bi iş mesela, gelecek midir? süper bi eş, çocuklar, çocukların geleceği?
25-30 elbise, harika dekore edilmiş bir ev, son model eşyalar, ve günde 8
saatten haftada 6 gün mesai? peki hayat bunun neresinde gizli acaba? hafta sonlarında
mı? boş versenize! böyle iyiyim ben.. hiç kimsenin benim için bir şey yapmasını
istemiyorum.. ve işte gördüğünüz gibi, bir geleceğim var, herkes beni seviyor
ve harika bir geleceğim var, şu an 2006’dayım ve size inat ölmeyeceğim, günde 3
paket sigara ve ölümüne alkol içmeme rağmen! şimdi ikiyüzlü açgözlü, kıskanç, bencil
ve kibirle dolu olan herkes defolup gitsin.. değişmeyeceğim çünkü.. hem ben de
gidiyorum, nöbetim var. hadi eyvallah!
26/11/2006-ardeşen..