zihin halim
bir evdeyim.
alsancak olmalı. en azından ben öyle hatırlıyorum. 10 dakika önce girdik eve ve
ben 10 dakikadır ayaktayım. hatun tuvalete girdi biz eve girer girmez. ve ben
onun çıkmasını bekliyorum, ayakta bekliyorum, henüz herhangi bir odaya girmedim,
holde bekliyorum, nedenini bilmiyorum. kafam dumanlı…
az önce, tezgahta, 2
üçlü patlattık, aslında bana yasak bu, yani ot diyorum, akciğerlerim hassas,
ölebilirim, çocukluğumdan beri her an öleceğimi sanarak büyüdüm zaten, bir
türlü aklımdan çıkartamıyorum bunu. intihar intihar intihar. amcık.
neyse. ölmeyi
denemiştim bi kez, yeni yılın ilk haftasıydı, bir arkadaşımda kalıyordum,
hatundu, bir grunge grubunda vokalistti, ama pek beğenmiyordum yaptıkları
şeyleri, neyse, evde elektriklerimizin kesik olduğu bir gün onu aramış ve
"sende kalabilir miyim" demiştim, ki bundan bir kaç hafta öncesinde o
bana "bende dilediğin kadar kalabilirsin" demişti.
"ne yani
demiştim, birlikte yaşamayı teklif etmenin başka bir yolu mu bu?"
"ne
dersin?"
"olmaz
derim."
üzülmüştü.
üzülmesine üzülmüştüm. onu hiç ayık görmedim mesela ben. var öyle bi kaç insan
hayatımda -hiç ayık görmedim. geleceğimi görebiliyorum onlara bakınca.
size doğruyu
söyleyeceğim, bu öyküde hiçbir şey anlatılmıyor ve sonunda da bir yere varılacağı
yok. hiç bi şeyin hiç bi yere vardığı yok zaten. dönüp dolaşıp en başa sarıyorum
sürekli, bu yıllardır böyle. şu ansa, sarhoşum. şu an bu şeyi yazarken deli
gibi hissediyorum kendimi.
ne diyordum?
elektriklerimiz kesikti. faturayı ödemezseniz öyle oluyor, bu hayatta her şey
için size bir fatura kesiliyor, hiç dikkat ettiniz mi buna? ne tuhaf bir yaşam
tarzı edinmiş insanlık yüzlerce yıllık evrim süreci sonrasında. bana
sorarsanız, hiç çıkmamalıydık sudan derim, ne demek istediğimi anlayabiliyor
musunuz? merak ediyorum, sudan çıkmış balığa dönmek? kim bulmuş bu deyimi?
kıyak bence. çok kıyak. sudan çıkmış balığa dönmek. benim gibi bir insan için
ne güzel bir tanım bu. harika!
alışamıyorum
yaşamaya. ağır geliyor. taşıyamıyorum. sürekli bir açık kapı. intihar intihar
intihar. bok! her şeye karşı bir yabancılık hissi barındırıyorum içimde. ait
olmama hissi. ait olamama. teneffüsten sonra zil çalar, ve siz yanlış bir
sınıfa girersiniz mesela, herkes yabancıdır, herkes ve her şey. oturacağınız
yerde bile başka biri vardır. hani olur ya, bi düşünün, bu tip bir şey işte.
sudan çıkmış balık. her an ölecekmişim gibi bir his var içimde. kendi elimlen.
geceleri, yatağa
girdiğimde ki bu sabahın altısından önce olmuyor genel de ki o zaman neden
geceleri diyorum ben? her neyse. sabahın altısında yatağa giriyorum, aklımda,
ölüm güzel ölüm. -evim güzel evim- gibi bir şey. son günlerde düşündüğüm tek
şey bu. çok fazla baskı var.
hikayenin iyice
karıştığının farkındayım. aslında olay şundan ibaret arkadaşlar; 2 herif var,
ve 2 hatun, takı tezgahında içip muhabbet ediyorlar, sonra heriflerin biri ile
hatunların biri eve gidiyor, bir süre sonra diğer herifle diğer hatunda
geliyor, gece oluyor, içmeye devam, sabah, herif evine dönüyor. özet bu. şimdi
dilerseniz, öykümü okumaya devam edebilirsiniz, beğenmeyenler yarıda
bırakabilir. merak edilecek bir şey yok kısacası, her zamanki boktan
muhabbetime devam ediyorum; hatunlar, içki, müzik.. ölüm ölüm ölüm. -ölüm daima
var zaten.. hayattan, ufak ama ölümcül bir kaçamak yapmak. intihar intihar
intihar. zihin halim!
yeni yılın ilk
haftası elektriklerimiz kesikti, -nedeni fatura- ve 3 gündur, karanlıkta,
geceleri, uykusuzlukla mücadele ederken hayatta kalmaya çalışıyor ve bu arada
sürekli kapanan telefonumu açık tutmakta zorlanıyordum. şarjımız bitiyordu;
telefonumun ve benim! karanlıkta zihnimin salgıladığı şeyler; bir kaç hap,
dolab, git, aç kapağı, kolay olucak, inan bana, çok kolay..
çarşambaydı,
muhtemelen, ya da salı, akşam 22 sıraları.. karanlıkta oturmuş, evdeki herkesin
birbirine sataşmasını izliyordum. annem babama. abim ablama. sonra hepsi birden
bana. evet evet, bir porno filmin senaryosunu çağrıştırabilir size bu durum,
ama hayır. olay daha çok, ödenmeyen maaşlar ve yatırılamayan faturalar ile
ilgiliydi.. ve stres, daha çok stres, daha da çok stres ve her şeyin merkezine
komplike bir şekilde bağlı tutulan ben.
anlamadığınızı
biliyorum. ben de bi sik anlamıyorum zaten. hem anlamanız da gerekmiyor! okuyup
gececeksiniz. hepsi bu. antre. bir şekilde. holde. ayakta. bekliyorum. hatun
tuvalette. az önce biz. ikimiz. ve refik ile bir ikinci hatun. biz dördümüz
takı tezgahındaydık. sonra ben, bu hatunla, eve geldim. o tuvalete girdi. bende
holde beklemeye başladım. kafam bi milyon. şarap içtik. ve ot. ve bira.
alsancakta. bir pasajda. hangisi olduğunu söylemeyeceğim.
geriye dönersek, şu
grunge grubunun vokalistine. adı yeliz. en azından o bana adının bu olduğunu
söylemişti. buca'da yaşıyor. buca, izmirde bir yer. 26 yaşında bu hatun.
sanıyorum. "ölmeye ihtiyacım var" diyorum ona, "alo"
dedikten sonra o bana. o sırada internet kafeden yeni çıkmışım. saat 22.30
olmalı. 22 sıralarında, evdeki gürültüye ve karanlığa daha fazla dayanamayıp,
internet kafeye gitmiştim. lanet olası tek
bir mail.. lanet olası tek bir mesaj.. lanet olası tek bir çağrı. ama yok. yok
işte. yok. ve. hikayemin bi ileri bi geri aktığının farkındayım. (cinayet
cinayet cinayet-zihin halim) gene kimse mail yazmamıştı bana kısacası. kimse
mail yazmıyordu o aralar zaten bana. kimse arayıp sormuyordu. ama yok. ben
dedim bi kere. yok. kesinlikle bir daha yok.
"girdap, sen iyi misin?" dedi bana
yeliz, "sarhoş musun?"
"sarhoş
muyum?"
"gel
bana."
"hı hı."
gittim. buca. grunge
grubu. vokal. "ölmeye ihtiyacım var." sarhoştu gene. ama bi şekilde,
ayık sayılırdı. sarhoşluğun o tuhaf evresine ermişti işte. o kadar çok içmişti ki,
artık hepimizden daha ayık kalıyordu zihni içkiyle.
"sabahları bana
ilişme sakın" demişti, "benimle konuşma, tek söz etme sabahları,
anlıyor musun?"
"neden?"
demiştim.
"o başka
biri" demişti, "gerçek yeliz, sarhoş olanı."
"peki."
sızdı o, o gece.
yeni yılın ilk haftası. çarşamba. gece. "bi kaç hap sadece dostum. bu çok
kolay. inan bana." ve yaptım... intihar intihar intihar.. zihin halim!
gözlerimi
açtığımdaysa, gecenin onikisiydi ve hala hayattaydım. ertesi gün.
hastanedeydik. "sana mesaj geldi" dendi bana.
"ne?"
"bir arkaşın
seni merak etmiş, ulaşamamış."
kim olduğunu çok iyi
biliyordum. abimin telefonunu elime alıp mesajı okudum. lanet olsun,
ölmemiştim. buna üzüldüm. ve dahası, yıkanan midenin dışında, bir de hortum
taktılar sol akciğerimin bulunduğu tarafa. çok fazla sigara demiş doktor, bu 2
sene önce de oldu. hey bakın, hastalığımın ismini bilmiyorum, çok uzun bir adı
var, akciğerimde bilmemne bişileri patlıyor ve içeride hava sıkışıyor. ardından
bir hortum takıyorlar size, rahat nefes alabilmeniz ve sıkışan havayı dışarı
atabilmeniz için. çok fazla ağrı yapıyor bu durum. ama acı güzeldir. bunu daha
önce de anlattım size. jilet. kesikler. acı. ruhsal acıyı dindirebilen bir
fiziki acı. ya da her neyse işte. ölmemiştim. Anlayabiliyor musunuz? ne boktan
bi durum. yılbaşının ilk haftasıydı. sikmişim yılbaşlarının ilk haftalarını..
ve bir ay sonrası..
ayakta bekliyorum. holde. şifonu çekiyor hatun. sesi duyabiliyorum. bir adı var
bu hatunun, adının idil olduğunu söyledi bana. intihar intihar intihar.
zihnimin her boş kaldığı anda, durmaksızın canımı acıtan hayata karşı, basit
bir elveda. fısıltı halinde sürekli tekrarlanıyor bu kulağıma. hayran olduğum
üç heriften biri cobain. bir gün bir tüfek edinmeliyim. yirmi üç. yirmi beş.
yirmiyedi. yetmişdört. ben kaçta gidicem? 23 çok kıyak bana sorarsanız!
ölmeyi deneyip
başaramadıktan bir ay sonra, alsancak kıbrıs şehitlerinde yürüyordum. arkamdan biri
seslendi, "girdap, adamım." bu refik olmalıydı. "sen içimdeki
boşluğu dolduruyorsun adamım." biri böyle demişti bana bir zamanlar.
"ooo, sen
nerden çıktın ya?" dedim refik'e dönüp.
"hollanda
maceram bitti. döndüm" dedi.
bir keş. bir ayyaş.
genel anlamda tam bir junkie. 30 yaşında henüz. onunla ve seçil'le beraber
amfetamin takıldığım dönemler geldi aklıma o an. manisa yolu. 5 yıl önce. 6 yıl
önce, tanıştırıldık onunla, şu an ankara’da kafayı yemekle meşgul olan seçil
adında bir dostum "bu herif seninle tanışmak istiyor" demişti bana.
aman Allah'ım, son
bir senede ne çok duydum bu kelimeyi. tanış. tanışıklık. tanıştırılmak.
"seni biriyle tanıştırcam." "seninle tanışmak isteyen biri var."
"seninle tanışmak istiyorum.” sikmişim… neyse... her anlamda sikilmişim
aslında, ama bunun farkına varmam zaman aldı ve sikildiğimin farkına vardığımda
çoktan içime boşalmışlardı bile, tümden, tüm dünya. çok fazla uğraşıyorlar
benimle. mesela şimdi de af çıkardılar, bok var diye yani, iki yıllık bir
okula, 4 senemi harcadım. ne saçma bir hayat! ama en sonunda kazanan ben
olucam, bundan eminim. hala umut var.. bok var!
şifonu çekti idil.
çıktı. yalın ayak. harikulede yeşil ojeler sürmüş ayak parmaklarına.
"içeri geçsene, neden ayakta dikiliyorsun" dedi bana.
"hangi
kapı" dedim. 3 kapı vardı, biri yatak odası, biri mutfak, biri oturma
odası. bi de tuvaletin kapısı. bir de çıkış kapısı. etti beş kapı. beş kapı
arasında sıkışıp kalmıştım anlayacağınız. midem bulanıyordu. kusmak
istemiyordum. "genç zenci, sakin ol."
ama oldu işte.
çıkardım ne varsa. hole. "önemli değil" dedi idil, “ben temizlerim
onu, sen içeri geç, şu kapı."
içeri geçtim. müzik
sesi geliyordu. açık kalmıştı teyp. gravediggaz çalıyordu. "bu grubu
biliyor musun?" dedi bana idil.
"bronx'lu rap
gruplarının çoğunu bilirim" demiştim ona, neden öyle söylediğimi
bilmiyorum, "bilen adam"ı oynamaktan ve dahası her şeyi bilen
tiplerden nefret ederim. kötü bir izlenim yarattım onun üzerinde. ki ilk anda
zaten içine etmiştim her şeyin orta yere kusmakla. ama umurumda da değildi
açıkçası.. hatunların biri gelip biri giderken izmir’e, ben gitmek istiyordum
izmir’den başka bir yere.. aşk iş ev - zihin halim.
refik bana
"döndüm" demişti, alsancakta karşılaştığımız gün. hollanda'ya gitmiş,
bir süre takılmış ve dönmüştü. takı yapıp satıyordu gene, eskisi gibi yani. 6
sene önceydi bu. seçil,
"biri seninle
tanışmak istiyor" demişti 6 sene önce.
"nası
yani" demiştim.
"ona senden bahsettim
ve seni ilginç buldu."
"senin tuhaf
bulman gibi yani" dedim seçil'e. çünkü daha öncesinde "çok tuhaf bir herifsin sen"
demişti bana seçil.. ah, evet, iyicene içine ettim öykünün. ama napabilirim?
size sarhoşum demiştim. refik'le beraber o'nun takı tezgahına gittik. bu arada,
6 sene sonrasına geçiş yaptım yine. neyse..
iki hatun vardı
tezgahta. idil ve cansu. "bu girdap" demişti refik, çook eski bir
dostumdur, yolda karşılaştık". 'rastlantısal bir düzüşme faslı'
koyabilirim bu öykümün adını, şimdi aklıma geldi. iyi fikir... ama henüz
kimseyle düzüşmedik çok şükür. ne diyordum. bi süre takıldık tezgahta, hava
karardı, saat sekiz sıralarında idil, "biz eve gidelim girdap'la, siz
sonra gelirsiniz" dedi refik'e. tezgahı gece 22'de kapatıyorlardı. ama
tezgah refik'e aitti. ve bu iki hatun öğrenciydi, refik'te bunların yanına
yamanmıştı, ne güzel bir hayat diye düşünmüştüm o an. eskişehirde bir, izmirde
iki adet olmak üzere, toplam üç adet, benimle birlikte yaşamak isteyen hatun
var, hemen şimdi olabilecek bir şey bu, eşyanı topla, evden çık, evlerine git,
kapının zilini çal, ve ben geldim de, herhangi biri ile bunu yapabilirim, ama
yapmıyorum, bekliyorum.
holde ayakta
bekliyordum. idil şifonu çekti. dışarı çıktı. ben kustum. sonra içeri geçtim. o
da arkamdan geldi, elinde bir şişe şarap ve iki bardak vardı, teyp açıktı, gravediggaz
çalıyordu. harika diye düşündüm, sonunda benim gibi sıkı rap dinleyen bir hatun
buldum siktiğimin izmir’inde. karşıma oturdu. "bu herifin vokali hasta
ediyor beni" dedi rza'yı kast ederek, "çok sakin.” durdu, gözlerime
baktı, "sende çok sakin takılıyorsun" dedi, "çok hoş".
bişey demedim. konuştu. dinledim. kısa cevaplar verdim. çok sorunluydu açıkçası
ve gerçek anlamda etkilendiğimi itiraf etmeliyim bazı noktalarında.
"yeşil. güzel."
dedim.
"beğenmene
sevindim."
"neden?"
"bilmem.. her
renk ojem var. oje manyağıyım ben."
"asiton
getirsene"
"napıcaksın"
"getir, tüm
ojelerini de getir."
gidiyor, ve geliyor.
gelip karşıma oturuyor.. çok yükseğiz. kendimizi bıraksak hemen sızacak bir
halde.. ayağını uzatıyor, iki bacağımın arasında, kötü bi niyetim yok, sadece
ojeyi çıkartıcam ayak parmaklarından, çıkartıyorum da, sonra getirdiği ojelere
bakıyorum. tek tek sürüyorum, sol ayak baş parmağına. sürüyorum, şöyle bir
bakıyorum, "yok bu olmadı" deyip çıkartıyorum, sürüyorum, yok bu da olmadı,
çıkar, en sonunda yeşilde karar kılıyorum ve "al diyorum, yeşil iyi, bunu
sür."
"yeşildi
zaten" diyor.
"ne
yeşildi"
"sen tüm
parmaklarımdan çıkarmadan önceki hali."
"sikmişim
parmaklarını. tekrar sür o zaman."
oje sürme demeye
çalıştığımı nasıl anlayamadı acaba? tüm renkleri denedim halbuki başa dönene
kadar. bu arada şimşek çakıyor. yağmur. boşanan yağmur. ağlamaya başlıyor bu
kez de. manik depresif bişi olabilir mi bu kızcağız? hiç başıma gelmedi.
bilemiyorum. benim zaman zaman paranoyaklaştığım su götürmez tabii, o ayrı
mesele.
bir buçuk saat sonra
kapının zili çaldı. refik ve cansu geldi yanlarında bir de şair getirdiler,
pazarda satılıyormuş, alıp getirmişler bi tane.. adını unuttum şair olan
herifin. "bir tane şiir kitabım yayınlandı" dedi bana,
"öykülerin derinliksiz", diyor.
"farkındayım"
diyorum.
"ve aynı
zamanda çok basit konular."
"bok gibi
yazdığımı söylüyorsun yani" diyorum gülerek, son derece sakinim.
"yok hayır öyle
demek istemedim" diyor utanarak.
"diyebilirsin"
diyorum, "çekinme, kimse beğenmek zorunda değil. bense senin şiirlerini
çok derin buldum mesela, hiç bi sik anlayamadım. kafam iyi diyedir belki,
bilemiyorum. boşversene. iyi bi adamsın sen, beni asıl sinir eden
beğenmedikleri halde beğenmiş gibi yapanlar". o da gülmeye başlıyor.
"seni sevdim"
diyor. kötü bir şair ama iyi bir insan diye geçiriyorum içimden..
ertesi gün sabahın
köründe kalkıyoruz. sanıyorum saat altı. iki hatun da akşamdan kalma bir halde
okula gidiyor. ne biçim bir hayat diyorum kendi kendime. buraya yerleşebilir ve
hayatımın sonuna kadar takı satıp içki içip idil'le düzüşebilirim. bir sevgili
mi? ama bunun olamayacağı açık... asla olmadı zaten. sürekli bir engel vardı,
kendini birine saklama arzusu muydu
bilemiyorum, ya da yakında gidecek oldukları için miydi bu istençsizlik
onu da bilemiyorum.. ben de refik'le beraber takı yapmaya başlamıştım, sabahın
yedisinde. aklıma, bir zamanlar takı yapıp dikiş tutturamadığım zamanlar geldi
o an. özlem'le beraber, ege üniversitesi kampüsündeydik, kendinizden 3 yaş
büyük bir hatunla takılınca, içinizi acayip bir his kaplıyor. üstelik onun size
“sana aşık olabilirim” demesi daha da ilginç kılıyor işi. ki o bile, bir süre
sonra başka birine aşık olup terk ediyor şehri.. ve her şeye rağmen, hiç iş
yapmayan tezgahımız, sürekli geç kaldığımız dersler ve etraftaki binlerce asık
surata rağmen gülebiliyoruz sabahın dokuzunda o kampüste. ve sonrasında bir
sabah, "ben birine aşık oldum galiba" diyor, söz konusu olan siz
değilsiniz, başka biri. pufff. sihirbazlık gösterisi.. önce, seninledir, ertesi
gun diğeriyle. anlıyorsunuz ya?
"ex'i bırakmak
zorundasın" diyorum ona her sabah. sürekli ex atıyor. parayı nerden
bulduğu hakkında hiç bir fikrim yok. intihar ediyor sonra bir sabah.
takı tezgahındayız,
kimse bizden bir şey satın almıyor, (bugüne kadar bu tip bi kaç tezhahım oldu,
eski kitapçılık, cd, takı, bok, amcık, ama hiç biri tutmadı) sonra, bir gün,
sabah, güneşin hayatta kalmamız konusunda bize telkinde bulunduğu bir sırada
gülerek geliyor ve "ben az önce tuvalette naptım bil bakalım" diyor.
"ne?"
diyorum.
"bil."
bi çok şey
söylüyorum ama bilemiyorum. sonra o yavaş yavaş kötüleşiyor. ve "intihar
ettim" diyor, "az önce, ben bunu yapmıştım tuvalette, bilemedin..
ehehe" hala gülüyor bunu söylerken. sonra hastaneye götürüyorum onu. beş
sene önce, iki ay boyunca beraber olduğum nesli tükenmek üzere olan harikulade bir
canlı türü. adı özlem.
ve beş sene sonra.
değişen hiç bişi yok.. hala sarhoşum. ve sürekli sarhoş kalmaya dair kendi
kendime söz verdim. bu sözümü tutmama engel olan tek şey parasızlık. "sen
evlenilebilecek türde bir herif değilsin" demişti bana grunge grubunun
vokalisti, "ama dilersen, istediğin kadar kalabilirsin evimde." taşak.
ve sonu iyi bağladım galiba. taşak.
ve. dahası.
hemen şu köşede
ölümü görebiliyorum, benim içim geldi.. dünyam dört duvardan ibaret bu aralar..
intihar intihar intihar. zihin halim. [
şubat 2005 ]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder