2 Şubat 2005

zihin halim

zihin halim

bir evdeyim. alsancak olmalı. en azından ben öyle hatırlıyorum. 10 dakika önce girdik eve ve ben 10 dakikadır ayaktayım. hatun tuvalete girdi biz eve girer girmez. ve ben onun çıkmasını bekliyorum, ayakta bekliyorum, henüz herhangi bir odaya girmedim, holde bekliyorum, nedenini bilmiyorum. kafam dumanlı…

az önce, tezgahta, 2 üçlü patlattık, aslında bana yasak bu, yani ot diyorum, akciğerlerim hassas, ölebilirim, çocukluğumdan beri her an öleceğimi sanarak büyüdüm zaten, bir türlü aklımdan çıkartamıyorum bunu. intihar intihar intihar. amcık.

neyse. ölmeyi denemiştim bi kez, yeni yılın ilk haftasıydı, bir arkadaşımda kalıyordum, hatundu, bir grunge grubunda vokalistti, ama pek beğenmiyordum yaptıkları şeyleri, neyse, evde elektriklerimizin kesik olduğu bir gün onu aramış ve "sende kalabilir miyim" demiştim, ki bundan bir kaç hafta öncesinde o bana "bende dilediğin kadar kalabilirsin" demişti.
"ne yani demiştim, birlikte yaşamayı teklif etmenin başka bir yolu mu bu?"
"ne dersin?"
"olmaz derim."

üzülmüştü. üzülmesine üzülmüştüm. onu hiç ayık görmedim mesela ben. var öyle bi kaç insan hayatımda -hiç ayık görmedim. geleceğimi görebiliyorum onlara bakınca.

size doğruyu söyleyeceğim, bu öyküde hiçbir şey anlatılmıyor ve sonunda da bir yere varılacağı yok. hiç bi şeyin hiç bi yere vardığı yok zaten. dönüp dolaşıp en başa sarıyorum sürekli, bu yıllardır böyle. şu ansa, sarhoşum. şu an bu şeyi yazarken deli gibi hissediyorum kendimi.

ne diyordum? elektriklerimiz kesikti. faturayı ödemezseniz öyle oluyor, bu hayatta her şey için size bir fatura kesiliyor, hiç dikkat ettiniz mi buna? ne tuhaf bir yaşam tarzı edinmiş insanlık yüzlerce yıllık evrim süreci sonrasında. bana sorarsanız, hiç çıkmamalıydık sudan derim, ne demek istediğimi anlayabiliyor musunuz? merak ediyorum, sudan çıkmış balığa dönmek? kim bulmuş bu deyimi? kıyak bence. çok kıyak. sudan çıkmış balığa dönmek. benim gibi bir insan için ne güzel bir tanım bu. harika!

alışamıyorum yaşamaya. ağır geliyor. taşıyamıyorum. sürekli bir açık kapı. intihar intihar intihar. bok! her şeye karşı bir yabancılık hissi barındırıyorum içimde. ait olmama hissi. ait olamama. teneffüsten sonra zil çalar, ve siz yanlış bir sınıfa girersiniz mesela, herkes yabancıdır, herkes ve her şey. oturacağınız yerde bile başka biri vardır. hani olur ya, bi düşünün, bu tip bir şey işte. sudan çıkmış balık. her an ölecekmişim gibi bir his var içimde. kendi elimlen.

geceleri, yatağa girdiğimde ki bu sabahın altısından önce olmuyor genel de ki o zaman neden geceleri diyorum ben? her neyse. sabahın altısında yatağa giriyorum, aklımda, ölüm güzel ölüm. -evim güzel evim- gibi bir şey. son günlerde düşündüğüm tek şey bu. çok fazla baskı var.

hikayenin iyice karıştığının farkındayım. aslında olay şundan ibaret arkadaşlar; 2 herif var, ve 2 hatun, takı tezgahında içip muhabbet ediyorlar, sonra heriflerin biri ile hatunların biri eve gidiyor, bir süre sonra diğer herifle diğer hatunda geliyor, gece oluyor, içmeye devam, sabah, herif evine dönüyor. özet bu. şimdi dilerseniz, öykümü okumaya devam edebilirsiniz, beğenmeyenler yarıda bırakabilir. merak edilecek bir şey yok kısacası, her zamanki boktan muhabbetime devam ediyorum; hatunlar, içki, müzik.. ölüm ölüm ölüm. -ölüm daima var zaten.. hayattan, ufak ama ölümcül bir kaçamak yapmak. intihar intihar intihar. zihin halim!

yeni yılın ilk haftası elektriklerimiz kesikti, -nedeni fatura- ve 3 gündur, karanlıkta, geceleri, uykusuzlukla mücadele ederken hayatta kalmaya çalışıyor ve bu arada sürekli kapanan telefonumu açık tutmakta zorlanıyordum. şarjımız bitiyordu; telefonumun ve benim! karanlıkta zihnimin salgıladığı şeyler; bir kaç hap, dolab, git, aç kapağı, kolay olucak, inan bana, çok kolay..

çarşambaydı, muhtemelen, ya da salı, akşam 22 sıraları.. karanlıkta oturmuş, evdeki herkesin birbirine sataşmasını izliyordum. annem babama. abim ablama. sonra hepsi birden bana. evet evet, bir porno filmin senaryosunu çağrıştırabilir size bu durum, ama hayır. olay daha çok, ödenmeyen maaşlar ve yatırılamayan faturalar ile ilgiliydi.. ve stres, daha çok stres, daha da çok stres ve her şeyin merkezine komplike bir şekilde bağlı tutulan ben.

anlamadığınızı biliyorum. ben de bi sik anlamıyorum zaten. hem anlamanız da gerekmiyor! okuyup gececeksiniz. hepsi bu. antre. bir şekilde. holde. ayakta. bekliyorum. hatun tuvalette. az önce biz. ikimiz. ve refik ile bir ikinci hatun. biz dördümüz takı tezgahındaydık. sonra ben, bu hatunla, eve geldim. o tuvalete girdi. bende holde beklemeye başladım. kafam bi milyon. şarap içtik. ve ot. ve bira. alsancakta. bir pasajda. hangisi olduğunu söylemeyeceğim.

geriye dönersek, şu grunge grubunun vokalistine. adı yeliz. en azından o bana adının bu olduğunu söylemişti. buca'da yaşıyor. buca, izmirde bir yer. 26 yaşında bu hatun. sanıyorum. "ölmeye ihtiyacım var" diyorum ona, "alo" dedikten sonra o bana. o sırada internet kafeden yeni çıkmışım. saat 22.30 olmalı. 22 sıralarında, evdeki gürültüye ve karanlığa daha fazla dayanamayıp, internet kafeye gitmiştim.  lanet olası tek bir mail.. lanet olası tek bir mesaj.. lanet olası tek bir çağrı. ama yok. yok işte. yok. ve. hikayemin bi ileri bi geri aktığının farkındayım. (cinayet cinayet cinayet-zihin halim) gene kimse mail yazmamıştı bana kısacası. kimse mail yazmıyordu o aralar zaten bana. kimse arayıp sormuyordu. ama yok. ben dedim bi kere. yok. kesinlikle bir daha yok.
 "girdap, sen iyi misin?" dedi bana yeliz, "sarhoş musun?"
"sarhoş muyum?"
"gel bana."
"hı hı."

gittim. buca. grunge grubu. vokal. "ölmeye ihtiyacım var." sarhoştu gene. ama bi şekilde, ayık sayılırdı. sarhoşluğun o tuhaf evresine ermişti işte. o kadar çok içmişti ki, artık hepimizden daha ayık kalıyordu zihni içkiyle.

"sabahları bana ilişme sakın" demişti, "benimle konuşma, tek söz etme sabahları, anlıyor musun?"
"neden?" demiştim.
"o başka biri" demişti, "gerçek yeliz, sarhoş olanı."
"peki."

sızdı o, o gece. yeni yılın ilk haftası. çarşamba. gece. "bi kaç hap sadece dostum. bu çok kolay. inan bana." ve yaptım... intihar intihar intihar.. zihin halim!

gözlerimi açtığımdaysa, gecenin onikisiydi ve hala hayattaydım. ertesi gün. hastanedeydik. "sana mesaj geldi" dendi bana.
"ne?"
"bir arkaşın seni merak etmiş, ulaşamamış."

kim olduğunu çok iyi biliyordum. abimin telefonunu elime alıp mesajı okudum. lanet olsun, ölmemiştim. buna üzüldüm. ve dahası, yıkanan midenin dışında, bir de hortum taktılar sol akciğerimin bulunduğu tarafa. çok fazla sigara demiş doktor, bu 2 sene önce de oldu. hey bakın, hastalığımın ismini bilmiyorum, çok uzun bir adı var, akciğerimde bilmemne bişileri patlıyor ve içeride hava sıkışıyor. ardından bir hortum takıyorlar size, rahat nefes alabilmeniz ve sıkışan havayı dışarı atabilmeniz için. çok fazla ağrı yapıyor bu durum. ama acı güzeldir. bunu daha önce de anlattım size. jilet. kesikler. acı. ruhsal acıyı dindirebilen bir fiziki acı. ya da her neyse işte. ölmemiştim. Anlayabiliyor musunuz? ne boktan bi durum. yılbaşının ilk haftasıydı. sikmişim yılbaşlarının ilk haftalarını..

ve bir ay sonrası.. ayakta bekliyorum. holde. şifonu çekiyor hatun. sesi duyabiliyorum. bir adı var bu hatunun, adının idil olduğunu söyledi bana. intihar intihar intihar. zihnimin her boş kaldığı anda, durmaksızın canımı acıtan hayata karşı, basit bir elveda. fısıltı halinde sürekli tekrarlanıyor bu kulağıma. hayran olduğum üç heriften biri cobain. bir gün bir tüfek edinmeliyim. yirmi üç. yirmi beş. yirmiyedi. yetmişdört. ben kaçta gidicem? 23 çok kıyak bana sorarsanız!

ölmeyi deneyip başaramadıktan bir ay sonra, alsancak kıbrıs şehitlerinde yürüyordum. arkamdan biri seslendi, "girdap, adamım." bu refik olmalıydı. "sen içimdeki boşluğu dolduruyorsun adamım." biri böyle demişti bana bir zamanlar.

"ooo, sen nerden çıktın ya?" dedim refik'e dönüp.
"hollanda maceram bitti. döndüm" dedi.

bir keş. bir ayyaş. genel anlamda tam bir junkie. 30 yaşında henüz. onunla ve seçil'le beraber amfetamin takıldığım dönemler geldi aklıma o an. manisa yolu. 5 yıl önce. 6 yıl önce, tanıştırıldık onunla, şu an ankara’da kafayı yemekle meşgul olan seçil adında bir dostum "bu herif seninle tanışmak istiyor" demişti bana.

aman Allah'ım, son bir senede ne çok duydum bu kelimeyi. tanış. tanışıklık. tanıştırılmak. "seni biriyle tanıştırcam." "seninle tanışmak isteyen biri var." "seninle tanışmak istiyorum.” sikmişim… neyse... her anlamda sikilmişim aslında, ama bunun farkına varmam zaman aldı ve sikildiğimin farkına vardığımda çoktan içime boşalmışlardı bile, tümden, tüm dünya. çok fazla uğraşıyorlar benimle. mesela şimdi de af çıkardılar, bok var diye yani, iki yıllık bir okula, 4 senemi harcadım. ne saçma bir hayat! ama en sonunda kazanan ben olucam, bundan eminim. hala umut var.. bok var!

şifonu çekti idil. çıktı. yalın ayak. harikulede yeşil ojeler sürmüş ayak parmaklarına. "içeri geçsene, neden ayakta dikiliyorsun" dedi bana.
"hangi kapı" dedim. 3 kapı vardı, biri yatak odası, biri mutfak, biri oturma odası. bi de tuvaletin kapısı. bir de çıkış kapısı. etti beş kapı. beş kapı arasında sıkışıp kalmıştım anlayacağınız. midem bulanıyordu. kusmak istemiyordum. "genç zenci, sakin ol."

ama oldu işte. çıkardım ne varsa. hole. "önemli değil" dedi idil, “ben temizlerim onu, sen içeri geç, şu kapı."

içeri geçtim. müzik sesi geliyordu. açık kalmıştı teyp. gravediggaz çalıyordu. "bu grubu biliyor musun?" dedi bana idil.
"bronx'lu rap gruplarının çoğunu bilirim" demiştim ona, neden öyle söylediğimi bilmiyorum, "bilen adam"ı oynamaktan ve dahası her şeyi bilen tiplerden nefret ederim. kötü bir izlenim yarattım onun üzerinde. ki ilk anda zaten içine etmiştim her şeyin orta yere kusmakla. ama umurumda da değildi açıkçası.. hatunların biri gelip biri giderken izmir’e, ben gitmek istiyordum izmir’den başka bir yere.. aşk iş ev - zihin halim.

refik bana "döndüm" demişti, alsancakta karşılaştığımız gün. hollanda'ya gitmiş, bir süre takılmış ve dönmüştü. takı yapıp satıyordu gene, eskisi gibi yani. 6 sene önceydi bu. seçil,
"biri seninle tanışmak istiyor" demişti 6 sene önce.
"nası yani" demiştim.
"ona senden bahsettim ve seni ilginç buldu."
"senin tuhaf bulman gibi yani" dedim seçil'e. çünkü daha öncesinde  "çok tuhaf bir herifsin sen" demişti bana seçil.. ah, evet, iyicene içine ettim öykünün. ama napabilirim? size sarhoşum demiştim. refik'le beraber o'nun takı tezgahına gittik. bu arada, 6 sene sonrasına geçiş yaptım yine. neyse..

iki hatun vardı tezgahta. idil ve cansu. "bu girdap" demişti refik, çook eski bir dostumdur, yolda karşılaştık". 'rastlantısal bir düzüşme faslı' koyabilirim bu öykümün adını, şimdi aklıma geldi. iyi fikir... ama henüz kimseyle düzüşmedik çok şükür. ne diyordum. bi süre takıldık tezgahta, hava karardı, saat sekiz sıralarında idil, "biz eve gidelim girdap'la, siz sonra gelirsiniz" dedi refik'e. tezgahı gece 22'de kapatıyorlardı. ama tezgah refik'e aitti. ve bu iki hatun öğrenciydi, refik'te bunların yanına yamanmıştı, ne güzel bir hayat diye düşünmüştüm o an. eskişehirde bir, izmirde iki adet olmak üzere, toplam üç adet, benimle birlikte yaşamak isteyen hatun var, hemen şimdi olabilecek bir şey bu, eşyanı topla, evden çık, evlerine git, kapının zilini çal, ve ben geldim de, herhangi biri ile bunu yapabilirim, ama yapmıyorum, bekliyorum.

holde ayakta bekliyordum. idil şifonu çekti. dışarı çıktı. ben kustum. sonra içeri geçtim. o da arkamdan geldi, elinde bir şişe şarap ve iki bardak vardı, teyp açıktı, gravediggaz çalıyordu. harika diye düşündüm, sonunda benim gibi sıkı rap dinleyen bir hatun buldum siktiğimin izmir’inde. karşıma oturdu. "bu herifin vokali hasta ediyor beni" dedi rza'yı kast ederek, "çok sakin.” durdu, gözlerime baktı, "sende çok sakin takılıyorsun" dedi, "çok hoş". bişey demedim. konuştu. dinledim. kısa cevaplar verdim. çok sorunluydu açıkçası ve gerçek anlamda etkilendiğimi itiraf etmeliyim bazı noktalarında.

"yeşil. güzel." dedim.
"beğenmene sevindim."
"neden?"
"bilmem.. her renk ojem var. oje manyağıyım ben."
"asiton getirsene"
"napıcaksın"
"getir, tüm ojelerini de getir."

gidiyor, ve geliyor. gelip karşıma oturuyor.. çok yükseğiz. kendimizi bıraksak hemen sızacak bir halde.. ayağını uzatıyor, iki bacağımın arasında, kötü bi niyetim yok, sadece ojeyi çıkartıcam ayak parmaklarından, çıkartıyorum da, sonra getirdiği ojelere bakıyorum. tek tek sürüyorum, sol ayak baş parmağına. sürüyorum, şöyle bir bakıyorum, "yok bu olmadı" deyip çıkartıyorum, sürüyorum, yok bu da olmadı, çıkar, en sonunda yeşilde karar kılıyorum ve "al diyorum, yeşil iyi, bunu sür."
"yeşildi zaten" diyor.
"ne yeşildi"
"sen tüm parmaklarımdan çıkarmadan önceki hali."
"sikmişim parmaklarını. tekrar sür o zaman."

oje sürme demeye çalıştığımı nasıl anlayamadı acaba? tüm renkleri denedim halbuki başa dönene kadar. bu arada şimşek çakıyor. yağmur. boşanan yağmur. ağlamaya başlıyor bu kez de. manik depresif bişi olabilir mi bu kızcağız? hiç başıma gelmedi. bilemiyorum. benim zaman zaman paranoyaklaştığım su götürmez tabii, o ayrı mesele.

bir buçuk saat sonra kapının zili çaldı. refik ve cansu geldi yanlarında bir de şair getirdiler, pazarda satılıyormuş, alıp getirmişler bi tane.. adını unuttum şair olan herifin. "bir tane şiir kitabım yayınlandı" dedi bana, "öykülerin derinliksiz", diyor.
"farkındayım" diyorum.
"ve aynı zamanda çok basit konular."
"bok gibi yazdığımı söylüyorsun yani" diyorum gülerek, son derece sakinim.
"yok hayır öyle demek istemedim" diyor utanarak.
"diyebilirsin" diyorum, "çekinme, kimse beğenmek zorunda değil. bense senin şiirlerini çok derin buldum mesela, hiç bi sik anlayamadım. kafam iyi diyedir belki, bilemiyorum. boşversene. iyi bi adamsın sen, beni asıl sinir eden beğenmedikleri halde beğenmiş gibi yapanlar". o da gülmeye başlıyor.
"seni sevdim" diyor. kötü bir şair ama iyi bir insan diye geçiriyorum içimden..

ertesi gün sabahın köründe kalkıyoruz. sanıyorum saat altı. iki hatun da akşamdan kalma bir halde okula gidiyor. ne biçim bir hayat diyorum kendi kendime. buraya yerleşebilir ve hayatımın sonuna kadar takı satıp içki içip idil'le düzüşebilirim. bir sevgili mi? ama bunun olamayacağı açık... asla olmadı zaten. sürekli bir engel vardı, kendini birine saklama arzusu muydu  bilemiyorum, ya da yakında gidecek oldukları için miydi bu istençsizlik onu da bilemiyorum.. ben de refik'le beraber takı yapmaya başlamıştım, sabahın yedisinde. aklıma, bir zamanlar takı yapıp dikiş tutturamadığım zamanlar geldi o an. özlem'le beraber, ege üniversitesi kampüsündeydik, kendinizden 3 yaş büyük bir hatunla takılınca, içinizi acayip bir his kaplıyor. üstelik onun size “sana aşık olabilirim” demesi daha da ilginç kılıyor işi. ki o bile, bir süre sonra başka birine aşık olup terk ediyor şehri.. ve her şeye rağmen, hiç iş yapmayan tezgahımız, sürekli geç kaldığımız dersler ve etraftaki binlerce asık surata rağmen gülebiliyoruz sabahın dokuzunda o kampüste. ve sonrasında bir sabah, "ben birine aşık oldum galiba" diyor, söz konusu olan siz değilsiniz, başka biri. pufff. sihirbazlık gösterisi.. önce, seninledir, ertesi gun diğeriyle. anlıyorsunuz ya?

"ex'i bırakmak zorundasın" diyorum ona her sabah. sürekli ex atıyor. parayı nerden bulduğu hakkında hiç bir fikrim yok. intihar ediyor sonra bir sabah.
takı tezgahındayız, kimse bizden bir şey satın almıyor, (bugüne kadar bu tip bi kaç tezhahım oldu, eski kitapçılık, cd, takı, bok, amcık, ama hiç biri tutmadı) sonra, bir gün, sabah, güneşin hayatta kalmamız konusunda bize telkinde bulunduğu bir sırada gülerek geliyor ve "ben az önce tuvalette naptım bil bakalım" diyor.
"ne?" diyorum.
"bil."

bi çok şey söylüyorum ama bilemiyorum. sonra o yavaş yavaş kötüleşiyor. ve "intihar ettim" diyor, "az önce, ben bunu yapmıştım tuvalette, bilemedin.. ehehe" hala gülüyor bunu söylerken. sonra hastaneye götürüyorum onu. beş sene önce, iki ay boyunca beraber olduğum nesli tükenmek üzere olan harikulade bir canlı türü. adı özlem.

ve beş sene sonra. değişen hiç bişi yok.. hala sarhoşum. ve sürekli sarhoş kalmaya dair kendi kendime söz verdim. bu sözümü tutmama engel olan tek şey parasızlık. "sen evlenilebilecek türde bir herif değilsin" demişti bana grunge grubunun vokalisti, "ama dilersen, istediğin kadar kalabilirsin evimde." taşak. ve sonu iyi bağladım galiba. taşak.

ve. dahası.

hemen şu köşede ölümü görebiliyorum, benim içim geldi.. dünyam dört duvardan ibaret bu aralar.. intihar intihar intihar. zihin halim. [ şubat 2005 ]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder