kolaj
Edebiyatı
her şeyin saçma
geldiği ve yok olmanın bile bir anlam ifade etmediği zamanlardan biriydi. iyi
yazıyordum o aralar. iyi derken, çok yazıyordum demek istiyorum. ve para
geliyordu işte bir şekilde, ve içiyordum. ve bir gece, ilahı çektim içime, bir
süre sonra çenem uyuştu, ani oldu bu, hiç böyle olmamıştı, beynimin arka kısmı
ağrıyordu, ve devam etti gece. gece hep devam eder zaten, ama bazen duvar
saatinin akrebini izlemek gibi gelir size havanın aydınlanışı. elime kumandayı
alıp 134 kanala teker teker ve birer saniye takılarak 2 dakika 14 saniye
tükettim, bu iyi geldi ruhuma. izlenebilicek bir şey bulmak değildi niyetim, ki
televizyonda kanal gezerken istediğim tek şey zaman geçirmektir, ne kadar çok
kanal o kadar çok 1 saniye. ufak bir cd çalarım vardı. bir cd takılıydı, sürekli dönüp duruyordu parçalar rastgele bir
şekilde. o an krazy çalıyordu, ve gerçekten deli gibi hissediyordum. isteksiz
bir şekilde alete uzanıp, bu şarkıyı kesintisiz çalması için gereken düğmeye
bastım. ve bekledim. bunun kaçıncı olduğunu bilmiyordum ama sanırım gene
yeniden başlayacaktım. "gene yeniden” başlamak üzere olan şeyin ne
olduğundan daha çok bu iki kelimenin aynı anlama geldiği ve arkaarkaya kullanmanın manasız olduğunu
düşünenleri siklemiyordum. bir yere gittiğim yoktu ve biryerden de geliyor
değildim, sadece bir format atıcaktım hayatıma o gece, hepsi bu. evet evet, çok
klişe cümleler kullanıyorum, ama napabilirim? neyin klişeleştiğini belirleyen
ben değilim, ben konuşurum, siz etiketlendirirsiniz, olay bundan ibaret.
"sürrealist akımın öncülerinde olan" diye girer biri lafa, bir
başkasının hayatıdır söz konusu olan ve herif çoktan yokolmuştur zaten. ben
öldükten sonra hakkımda metiyeler düzülmesi kimin umrunda? benim değil.
yaşayamadıktan sonra, napayım adımın anılmasını. hem herhangi bir akıma da ait
değilim ki. neden gruplandırılıyoruz? O an tek istediğim krazy'yi dinlemekti,
bu aptal düşüncelerle neden meşgul ediyordumki sikik beynimi. 2 dakika 14
saniye daha tüketmek için kumandayı elime almışken kapı çaldı. saate baktım,
ikiyi on dört geçiyordu ve hava karanlıktı. toplarsam yedi ederdi, sadece aptal
bir tesadüf dostum, kapıyı aç, sikmişim mucizeyi. "kim o", "Bana
bi sigara uzat adamım!".[1]
açtım kapıyı. içeri girdi. az önce benim oturduğum yere oturup öykülerimi aldı
eline. cd dönmeye devam ediyordu, ve bende 96’da çarmığa gerilen siyah isa'ya
bakıyordum uzaktan. evet, olabilir, neden olmasın, belkide gerçekten ölmemiştir. elimdeki üçlüden derin bir nefes alıp ona
uzattım, "Deli gibi hissetmeme neden oldular"[2]
dedim. "geçen yıl zor bir yıldı ama hayat devam ediyor".[3]
dedi. derin bir nefes. gözünü tekrar öykülere dikti ve ben ayağa kalkıp mutfağa
gittim. Hennesey. ona ve bana. "benden çok sık söz ediyorsun" dedi
bana, sende benden söz ediyor gibiydin dedim, her cümlen benim cümlem gibi,
söylemek istediklerimi söylüyor, yapmak istediklerimi yapıyor ve yaşamak
istediğim gibi yaşıyordun. - benim istediğim bu değildi dedi "tek isteğim,
sevmediğim bu kıskanç korkak itlerin üzerine çıkmaktı"[4]
geçen gün herifin teki ile senin hakkında söz ediyorduk dedim. ve bana ‘kendini
boşu boşuna öldürttü o, susabilirdi, çok fazla işe burnunu soktu, aptalcaydı’
dedi dedim. bundan haberim yok dedi bana.
"herifin teki,
70lerin rock'ını dinliyormuş, benim 4 cd'mi hacıladı hatta, dinleyebileceği
şeyler değil, ki bunun önemi de yok öyleleri için, bilirsin, ve daha bi ton
ıvır zıvır, böcek öldürmeyip alkol kullanmayan ve et yemeyen insan türlerinden.
ve birde devrimci, hayatını buna adamış, bu uğurda ölebilir. ve senin çok
konuşarak hayatını mahvettiğini söylüyor, ve dünyayı değiştirmek istiyor,"
"değişmez.
böyle kurulmuş işte"[5]
"hı hı" parmaklarımın
arasında çıtır çıtır yanan tanrıya göz atıp, "Yeşil", dedim,
"Zencinin hayal görmesine neden oldu". Hala onun bir halüsyünasyon
olduğunu düşünüyordum.
"Niye ota
sarılıp Tanrıya uçmak için dua ediyorsun"[6]
dedi.
"Acıyı
gidermesi için bir marihuana içiyorum ve uçmuş olmasaydım, belki de beynimi
dağıtmayı denerdim"[7]
dedim.
"rahatla” dedi
“Gangster yaşamı faturaları öder"[8]
"Uzun bir yol
katettim ama hala gidecek çok yolum var"[9]
dedim,
"artık gitmeliyim"
dedi.
"Hennesey'nin
beşte birini içtin sağlıklı olduğunu sanmıyorum" dedim.
"kapalı bir
tabut ve orda kimsecikler yok"[10]
dedi. "yapman gerekeni yap,
Vahşileş, ama akıllı ol. Oyunu kurallarına göre oyna. Bazen karışık
oluyo biliyorum. Ama oyunun kuralları seni kazandıracak, hergün. Bu yılan ve sahtekarlara dikkat et,"[11].
Öğütlerin için teşekkür ederim demek istedim ama konuşmaya çalıştığımda çıkan
şey buydu - tüm duyduğum buydu.
ve kapıyı açtı.
çıktı. merdivenlerden aşağıya indiğini sanmıyorum, ayak sesi yoktu, görüntü de
yok oldu. kapıyı örtüp içeri geçtim ve az önce bahsettiğim o zamanı atlattığımı
farkettim. (“Gerçek arkadaşlar seni zor durumdan çıkarır”-pac), genelde böyle
zamanlarda herşeyimi yakarım, ayırt etmem, tümü yakılır ve üzerine kötü bir
uykuya yatılır. sabah uyanırsınız ve "yeniden yazabilicekmiyim acaba aynı
şeyleri" dersiniz. mütamadiyen yılda bir kez bu bana olur, herşey yakılır,
herşeyden vazgeçilir, ve ölmek bile aptalca gelir o an. eğer ölmek bile aptalca
geliyorsa, o halde kaçılabilicek hiçbiryer yok demektir.
beynimin arka
kısmındaki ağrı devam ediyordu, içeriye geçip boş hennesey şişesini elime aldım
ve cd player'a fırlattım. alet sabah uyandığımda çalışmıyordu, oysa o gece,
üzerinde patlayan şişeye rağmen müzik kesilmemişti. beynimin bana oynadığı bir
oyundu hepsi. yada gerçekten tanrım beni ziyaret etmişti. ve o gece nereye
gittiğimi anladım, beni hiçbirşey kurtaramaz. o yüzden şimdi öykülerimi okuyup
okuyup, aptal ve iğreti bir gülümseyişle bana, kolaj edebiyatı yaptığımı ve boş
işlerle uğraştığımı iddia eden o piçe şunu söyleyeceğim, bu bir kolaj edebiyatı.
ve “öleceğim kesin olsa da, nefes alamayana kadar içicem”pac… [ 10.10.2004 – 04:25 ]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder