5 Haziran 2025

always 1312 all states are killer

always 1312 all states are killer

polis 1: kadın bir trafik polisi beni az önce kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçirdi "gel beraber geçelim" deyip arabaları durdurarak. ki ben zaten yürüyüp geçiyordum beklemeden (buca heykel tarafı, işlek bir cadde - hastane dönüşü bunalmışım zaten ki genelde ben arabaları sallamam, arkadaşlarımın azarından da fenalık geldi bu konuda) 

polis 2: "Caddenin karşısında yürüyordum. 17. Cadde ve Broadway. Polis memurları beni kaldırımda durdurdu ve kimliğimi sordu. İsmim konusunda beni terlettiler. Memurlar 'Yerini öğrenmelisin' dediler. Beni kırmızı ışıkta geçmekle suçluyorlardı.

Beni neden böyle küçük bir suçla suçladıkları konusunda söyleniyor ve tartışıyordum. Ben de bağırmaya devam ettim, bana cezamı vermelerini ve işime devam etmeme izin vermelerini istedim. Sonra bir de baktım ki yüzüm betona gömülmüş, elim kelepçeli, yüzüm kan içinde ve tutuklanmaya direnmekten hapse giriyorum." 1991-tupac amaru shakur

dediğim gibi ben bugün zaten karşıya geçiyordum ve kendi kurallarını çiğneyen trafik polisinin kendisi idi, olabilir de.. bana iyilik mi yaptı? bu da olabilir.. ki ben zaten araba maraba sallamam geçerim. geçiyordum da.. benim başımda ilgilim olan bir mercii yok, kırk bin kere dediğim gibi, fanzinlerimde çok daha sert metinler kolajlar var, rahatsız olan kendisinin ilgilisi olarak kabullendiği merciisine şikayet edebilir.. 

bugünkü mevzuya dönersek; hayatım boyu polislerden bekçilerden zabıtalardan güvenliklerden kısaca "üniFORMALİTE'lilerden kişisel olarak üstelik defalarca gördüğüm muameleri düşününce, bugün başıma gelen telafi etmez yaşadıklarımı, yaşadıklarımızı, yaşattıklarını. sadece bu ülkede değil, dünya çapında, o kurum bağlayasıca kurumların.. ki istifa etmeleri dışında hiçbir şey telafi etmez açıkçası.. istifa etmeleri de hemen telafi etmez.. bi sorgulamak düşünmek izlemek anlamak gerekir sonraki süreçlerini yaşantılarını vs.. 


bugüne kadar düştüğüm karakollarda yaşadıklarım, iki farklı eski sevgilimi karakola çektinlerindeki yaşattıkları.. (birinde ben sonradan haberdar olup ağzımda sigara ile sorgusuz sualsız dalmıştım içeri kapıdaki zarbolara danışmadan, diğerinde sevgilimi alırlarken kavga edip kendimi de onla beraber aldırmıştım, başka alınmalar da var zaten, çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği kuruçayda çingene mahallesinde yunusların çingene arkadaşlarıma yaptıkları.. say say bitmez gerçi) 

ha bak afyonda esat abime yaptıkları geldi aklıma da şimdi. daha düşünsem çok çıkar.. 

ülkede ve bütün dünyada yaptıkları..öldürdükleri, sakat bıraktıkları insanlar.. bir kurum kötü ise, içindeki bazılarını kahramanlaştırıp "ama" diye aklayamazsınız.. behzat diye bir kahraman yaratıp dramatikleştirip, romantikleştiremezsiniz.. 

bu konuda geçmişte uzun upuzun yazdım. tekrar etmicem. pac'ın ve benim kırmızı ışık maceramı anlatayım derken laf uzadı. üniforma fantezisi güvenliklerde de zabıtalarda da askerlerde de var.. suni bir güç elde edip kendini üstün görme kompleksinin ötesinde, sakatlanmış bir zihniyete yol açıyor bu fantezi. 

kısaca, şiddeti tekelinde bulundurma hakkı olan devletin meşru şiddet güçlerinden birinin içinde masum kalamazsınız. iyi bir anne baba kardeş arkadaş dost olabilirsiniz ama o üniforma içinde emir kulusunuzdur, müslümansanız da şirk koşuyorsunuzdur. ve tekrar söylemem gerekirse, defalarca ve defalarca, "kul" kelimesi "köle" anlamına gelir ve "osmanlı torunuyuz" diyen şahısların, kendi dedelerini dedelerinin dedelerinin dedelerini osmanlı hanedanı ve padişahlar, kulu olarak kabul ediyordu, osmanlı tebaası, osmanlı hanedanı ve dolayısıyla padişahın kulu yani kölesidir.. kendilerini de allah'ın yer yüzündeki gölgesi olarak görürlerdi. topkapı sarayında bu arap alfabesi ile hala yazar.

 e tabii böyle bir gelenekten gelince, yeni padişamızın her emrini, kulu olarak uygulayanlardan birine "sen allahın kulu değil emir kulusun" diye bağırınca kışın izban alsancak girişinde, devreleri kısa süre yanmış, bi yasağı çiğnemişti..

oluyo öyle şeyler, çok da şaapmamak, çizgiyi bozup, romantik hezeyanlara gebe kalmamak lazım.

net tavır. fuck ortayol! 
ACAB!! all states are killer

ama elbet bir gün onların içlerinden de bir kısmı rüzgar dönüp, terse akan dip akıntı yüzeyi ele geçirip suyun akış yönünü değiştirince, taraf değiştirecek.. o ayrı mesela, bu yazının konusu değil. 

peace love révolte rabia

girdo zackEVA undatoe
5 6 25 11 39
 

4 Haziran 2025

o fazla maaş alıyor almasın

 ..


izmir belediye işçilerinin alacağı maaş belirlendikten sonraki yorumlar ekte. yuh! daha ucuza çalışacak insan varmış, hepsi işten çıkarılmalıymış vs vs. elbet de var. ben de mecburen (nedeni özelden yakınlarıma yazarım, bilen biliyor) asgari ücret taşeronum, ama çalıştığım bin kişilik fabrikada benim 4 katım alanlara, mesaileri benimki gibi 1,5 katı değil 2-3 katı olup gece primi yan hakları vs vs olanlara laf etmiyorum, biz niye düşük alıyoruz diye örgütlenme itiraz etme ise hak getire zaten. 


   hangi partiye ait olursa olsun tüm belediyelerde torpille işe alımaya, şişirilmiş kadrolara şuna buna itirazım edelim önce, ama birileri senden fazla alıyor demektense, iktidarı mı eleştirseniz acaba? 


   enflasyonun nedeni marketler bakkallar pazarcılar çiftçiler vs vs değil, enflasyonun gerçek nedeni, asgari ücrete 6 ayda bir zam yapmayı veya yılda bir sağlam zam yapmayı red etme sebebi olarak "enflasyona sebep olur" gibi saçma ve gerizekalı bir gerekçe gösterip bizi aptal yerine koyanlar; elektriğe, suya benzine deli gibi zam yapıp yüksek bir vergi alan hökümet, çılgınlar gibi para basan KALPAZAN merkez bankası ve bankaların zorunlu likitilerinin 6-10 katı ellerinde olmayan parayı altını gümüşü ellerinde varmış gibi göstererek sanal değer üretmeleridir. (su benzin, doğrudan ürünlerin fiyatını belirleyen etmenlerin başında, sermayedarların kar hırsı da var ayrı)


   iktidarı da belediyeleri de eleştirirken veya savunurken biraz bilgi sahibi olsanız ekonomik sistem hakkında da ne güzel olur.

..




2 Haziran 2025

grev veya isyan

grev ve isyan

ülkedeki tüm sendikaların iki yüzlülüğünü görecek kadar fabrikalarda işçi olarak deneyimi olmayan, hiçbir sendika ile "pratikte" temas kurmamış kişilerin çoğu, izmir belediyesi ile sendika arasındaki mevzuyu problemli bir anlayış ile yorumluyor.. isterse 200bin lira alsınlar, grev yapmak istiyorlarsa yaparlar. konu o değil, çalıştığım yerde çalışanların talepleri karşılanmadan kafalarına göre sözleşme imzalayan bir sendika var mesela. asgari ücret konusunda daima önceden dediği ile sonradan dediği tutmayan, genel grev'in kıyısından geçemeyen, korkak, ortayolcu sendikalar, sendika başkanları, sendika temsilcileri ile dolu ülke. izmir belediye çalışanları isterse 10 yıl grev yapsın, şikayet etmem. ama bu tavrı sendikalar toplumun genelinde göstermedikçe, iktidarla her alandanda her iş kolunda (taşeronlar dahil!!!) çatışmadığı sürece, samimi bulmayacağım.


 he bu arada grevler şunlar bunlar hak arayışları, sendikalar vs vs ile ilgili yığınla metin, öyküler şunlar bunlar yazdım zaten, çalıştığım fabrikalarda bi ton mücadele ettim hala ediyorum. ama kimse bana sendikaların bu ülkede kendi cukkası dışında bir şeyi düşündüğünü kanıtlayamaz. bireysel deneyimlerim, fantastik söylemlere de, istina durumlara da (onlar da işçilerin baskısı ile olmuştur) ağır basar.. 


içerisinden şu alıntıyı yapıp, metinlerden birini paslayıp susayım. işteyim hala, sendikasız, taşeron olarak, asgari ücretle, gece 23'de paydos edeceğim fabrikada. 

çav belladonna


" /../ karşılığında yıllık izin gibi bir mükafat da var hem, şanslıysanız cennetin yedinci katı sandıkları tazminatı da verirler, ama parayı ya da daha mantıklısı olan fabrikaları ve makineleri ortadan kaldırma isteği yerine zam talebinde bulunmanız işlerine gelir. kimse masum değil yani.


alsancaktayız. arkadaşım tansaştan alalım biraları diyor, daha ucuza gelir, migrostan ya da diye de ekliyor. kabul etmiyorum. bakkalıma gidiyorum 25 kuruş fazla vereceğimi bildiğim halde. o bakkal bize gezide yardım etti çünkü.. ve o bakkala ihtiyacım var çünkü. her gidişimde iki üç cümle sohbet ediyoruz çünkü. içten bir şekilde gülümsüyor da çünkü. mahalle bakkalımda öyle. onlara ihtiyacımız var. ne zaman kafanız alıcak bilmiyorum ama, devrim küçük parçalardan oluşur, büyük ve tonla şubeleri olan marketlere gitmeyi red etmekten mesela, ben gitmiyorum, seyyar satıcılardan ve pazar malından devam ediyorum. işçilerin daha iyi şartlar ve zam için grev yapacağına, patronu saf dışı bırakmak için örgütlemesine dayanır devrim. daha iyi şartlara sahip bir kapitalizm yok çünkü, kişisel olarak daha iyi şartlarda ama yine aynı kötü kapitalizmde mücadele etmek var.


aynı anlama sahip cümleleri, sizin ohoo deyip duracağınız şekilde de ipe serebilirim, yani üst entelektüel bir ağız kullanarak, tarihsel örnekler ve alıntılarla şekillendirerek, ama kitlem onlar değil. onlar bana, basit ve derinliksiz demeye devam etsin istiyorum. çünkü onlar sadece yazarlar, dergi çıkartırlar hatta, büyük umutlara sahip edebiyat dergileri, büyük umutlara sahip kitaplar, ama normal yaşantılarında pahalı yerlerde yiyip içer, pahalı şeyler giyerler. solcudurlar, ama sağ kanattan gelen ortalara güzel voleler vurarak yaşarlar hayatlarını. gezide var oldukları halde öncesinde de sonrasında da avm’ye de giderler, burger king’e de. bir kez bile gitmedim. kapısından içeri adımımı atmadım herhangi bir avm’nin. politik olarak o kadar da tutarlı değilim gerçi. çok uluslu bir şirketin daha çok kazanması için sattığıma göre kendimi. yine de deniyorum sokaktan kazanmayı, geçimimi. henüz başaramadım. ama deniyorum. sokak tezgahları. fanzinler.. denemeye devam edicem. ama bu şuna benzeyecek. hiç konserine gitmedikleri underground bir grubun dağıldığında veya bol sponsorlu bir festivale çıktığında burun kıvırmalarına.


kalın kafalıyım.. biliyorum. eskiciyim. ama ne kadar geçmişe dönersek o kadar iyi bence. bu yüzden bana aptalca geliyor, komünizmin makineleri işçilere verme fikri, yerine fabrikaları yıkıp tarla yapmak daha mantıklı. sonra tarlaları kendi haline bırakıp avcı toplayıcı oluruz. ne kadar geçmişe dönersek o kadar iyi derken bundan bahsediyordum. o zaman toplumsal barışa ihtiyacımız kalmayacak çünkü.. doğadaki savaş hepimizin karnını doyuracak. günde 1250 pompa üretmektense, 12 elma toplamak daha mantıklı çünkü. ya da 2 geyik avlamak

.

sahi siz naptınız bu bir sene de.. çok suskunsun okuyucu. bir yorumu bile çok görüyorsun yıllardır. ama beleş fanzin istemekte üstüne yok. aa tabii şimdi çeliştim tüm söylediklerimle. ama ayda 745bin lira kazanmadığım için, büyük fanzin anayasasına ihanet ediyorum bi lira isteyince. buna rağmen bana giren milyarları hesap etmiyorum ama. "iki üç dört lira, paran yoksa bedava" dediğimde, "olur mu öyle şey" deyip beş lira verene karşılık, yanıma geliyor kendine anarşist diyen adam, "bunlar beleş" demi diyor, he yavrum beleş, ben de leyleklerle yaşayan bir saksağanım zaten, karşılığında işe yarar bir eylem yapsa bare, içmek dışında yani.

her neyse, sıkıldım.. ama hala ringdeyim anlaşılan. "bir yazar boksördür ve senin yumrukların cılız" demişti bir eleştirmenim. ama cılız da olsa bir sürekliliği var değil mi moruk? 20 yıldır nakavt olmadım. yerde kaldım sadece, bazen bir sene yerden kalkmadım. ama ringten inmeye niyetim yok eleştirmenim. senin de ringe girmeye niyetin olmadığı sürece, bu bahsi kapatalım artık. ölmedim" 2015


metnin tamamı şurada tıklamayacak olsanız da:


https://unthatow.blogspot.com/2015/08/the-little-f amous-song.html?m=1