drops
ilmeği
boğazına geçirdi zack. taburenin üstüne çıktı. aynı anda elinde de bir silah
vardı. az önce yüklü miktarda hap içmişti. işi şansa bırakmak istemiyordu.
silahı ateşlediği anda taburede devrildi. sesi duyan tuncay girdi odaya, öteki
dünyadan koşup gelmişti.
intiharı
bir pes ediş değildi, pek çok şeye direnmemişti çünkü bugüne kadar. bir savaş
vermiyordu ki pes etmiş olsun. açlık grevlerini de anlayamamıştı zaten bugüne
kadar. ister politik ister başka nedenlerle olsun, anlamsız gelmişti ona, kötü
bir tavır gibi gelmişti. örneğin sevgilisinden ayrılan birinin açlık grevine
girdiğini düşünelim diye düşünmüştü bir keresinde, bu sevgilimiz devlet ya da
patron yerine koyduğumuz imgemiz. ee durum değişiyor mu? beni affet. beni işe
al. beni geri kazan. beni serbest bırak. dileğimi yerine getir. taleplerimi
karşıla. bana geri dön. aşkım bana geri dönene kadar açlık grevindeyim. seni
kaale alıyorum, beni kaale al. kötü görünüyordu gözüne bu fikir. bir direniş
gibi de gelmiyordu ona. ki direnişten ziyade saldırı olması gerekiyordu
herhangi bir politik mücadelenin adı ona göre. çünkü baskı altındaysan,
savunmaya geçemezsin, o yüzden sevmiyordu direniş kelimesini. zor şartlar
altında yaşam mücadelesi veriyoruz, hayır direniyoruz. hayır bence, bir sendika
kurup işçileri intihara teşvik etmeli. tüm işçilerin aynı anda topluca intihar
etmesi kadar güzel hiçbir şey olamaz diye düşünüyordu. artık ipliğinizi
kendiniz üretin. çünkü çalışmaktan vazgeçmek de intihar sayılacaktı. yaşam
alanı bırakmayacaklardı çünkü. bırakmamışlardı. ya kurallarına uyarsın ya da
açlıktan ölürsün. tabii bir yan gelirin ya da yaşayabileceğin bir kırsalın
yoksa. olanları epey şanslı görünüyor gözüme. diye söylendi tuncay’a gözlerini
açınca hastanede zack. uzun süre yoğun bakımda kalmıştı. tuncay’ın yanında
refik, onun yanında seçil oturuyordu.
özlem ortada yoktu hala. gözünü açar açmaz söylenmeye başladım.
insanlar
seni hayatta tutmaya çalışır. “aynı gemideyiz.” evet ama gemi delik, onarmanın
anlamı yok. batalım. çünkü asla kara görünmeyecek.
biri
de tutup triple oğlak olmama yorar bu karamsarlığımı, normali, ay burcususu,
yükselenininini.. espri mi yapıyor anlayamam. zamanın birinde. espridir diye
düşünüp gülerim, ama bir hayli ciddidir.
hayır
intihar iyidir. zack etmez sadece. üzerine saatlerce düşünü kurabilir. o ayrı.
rahatlatır bir çıkış kapısının bulunması ve kapıyı asla hiç kimsenin kitleyemeyecek
olması. bi gün çalıcaktır kapıyı. açanın özlem olduğunu umuyordur. seçil bi
siktirip gitsindir kendi cehennemine. bunu duyunca öfkeli gözlerle belirir karşısında.
ama hiç konuşmaz. bir süredir hiç konuşmuyordur. mimikleri kalmıştır sadece.
bir de her bir anlamı çok net özetleyebilen gözleri.
bu
sessizlikte, sessizliğimde, kafayı yiyorum. sürekli içimden konuşuyorum tüm
hafta boyunca. ama artık haftasonları da çenem düşmeyecek, biliyorum. çünkü
seçil sustu. onun susması, benim suskunluğum. özlem’in intiharı, benim
intiharım. tuncay’la refik’in çekip gitmesi, benim çekip gitmem. zamanı var.
bekliyorum. bir kişi bile, umuttan ve güzel bir gelecekten bahsederse, yüzüne
karşı annemden öğrendiğim tüm küfürleri ederim, biline. seçil bunu biliyor, o
yüzden konuşmuyor artık. siz de bilseniz, fena olmaz sevgili dostlarım. hatta
aptal saptal konuşmasanız kafi. çünkü bu konuşmalar bana iyi gelmiyor. işe
yarar cümlelere ihtiyacım var oysa. bu sessizlikte kaybolucam yoksa. seçil
kalkıp gitti. ben yazarken yanı başımda bağdaş kurmuş halıda oturuyordu. onun
da bir çözümü kalmadı bu duruma. daha kötü ne olabilir ki? . jori’le konuşçam ben. o
beni anlıyor. hep o konuşuyor gerçi ama anlıyor yani. yıllar önce anlamış.
önceden almış tedbirini, anlatmış bildiğim tüm gerçekleri bana. yalan
gerçekleri ipe diziyorum sanın siz ama kurgularımda, e mi? hafife alın. her
şeyi hafife alın siz.
“imdat
diye bağırmayacağımı biliyor olmalısınız de” dedi tuncay. az önce girdi odaya.
“sen
bağırmadın hiç” dedim.
“beni
siktir et dedi, sen bağır” sonra çıkıp gitti. ne dediği belli değil pezevenkin.
odadan
çıkıp, bir paket sigara aldım. diğer odadan. dört saatte biter. dört saat sonra
uyumuş olurum zaten. sonra iş. neyseki yarın bir mola vericez. iki günlük mola.
allah demokrasi şehitlerimizden razı olsun, ekstra bir gün tatil kazandırdılar
bana. üstelik pazarla birleşiyor. ne mutlu bana. ne mutlu.
*başlık this empty flow’un bir şarkısının
adıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder