14 Temmuz 2017

drops

drops

ilmeği boğazına geçirdi zack. taburenin üstüne çıktı. aynı anda elinde de bir silah vardı. az önce yüklü miktarda hap içmişti. işi şansa bırakmak istemiyordu. silahı ateşlediği anda taburede devrildi. sesi duyan tuncay girdi odaya, öteki dünyadan koşup gelmişti.

intiharı bir pes ediş değildi, pek çok şeye direnmemişti çünkü bugüne kadar. bir savaş vermiyordu ki pes etmiş olsun. açlık grevlerini de anlayamamıştı zaten bugüne kadar. ister politik ister başka nedenlerle olsun, anlamsız gelmişti ona, kötü bir tavır gibi gelmişti. örneğin sevgilisinden ayrılan birinin açlık grevine girdiğini düşünelim diye düşünmüştü bir keresinde, bu sevgilimiz devlet ya da patron yerine koyduğumuz imgemiz. ee durum değişiyor mu? beni affet. beni işe al. beni geri kazan. beni serbest bırak. dileğimi yerine getir. taleplerimi karşıla. bana geri dön. aşkım bana geri dönene kadar açlık grevindeyim. seni kaale alıyorum, beni kaale al. kötü görünüyordu gözüne bu fikir. bir direniş gibi de gelmiyordu ona. ki direnişten ziyade saldırı olması gerekiyordu herhangi bir politik mücadelenin adı ona göre. çünkü baskı altındaysan, savunmaya geçemezsin, o yüzden sevmiyordu direniş kelimesini. zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyoruz, hayır direniyoruz. hayır bence, bir sendika kurup işçileri intihara teşvik etmeli. tüm işçilerin aynı anda topluca intihar etmesi kadar güzel hiçbir şey olamaz diye düşünüyordu. artık ipliğinizi kendiniz üretin. çünkü çalışmaktan vazgeçmek de intihar sayılacaktı. yaşam alanı bırakmayacaklardı çünkü. bırakmamışlardı. ya kurallarına uyarsın ya da açlıktan ölürsün. tabii bir yan gelirin ya da yaşayabileceğin bir kırsalın yoksa. olanları epey şanslı görünüyor gözüme. diye söylendi tuncay’a gözlerini açınca hastanede zack. uzun süre yoğun bakımda kalmıştı. tuncay’ın yanında refik, onun  yanında seçil oturuyordu. özlem ortada yoktu hala. gözünü açar açmaz söylenmeye başladım.

insanlar seni hayatta tutmaya çalışır. “aynı gemideyiz.” evet ama gemi delik, onarmanın anlamı yok. batalım. çünkü asla kara görünmeyecek.

biri de tutup triple oğlak olmama yorar bu karamsarlığımı, normali, ay burcususu, yükselenininini.. espri mi yapıyor anlayamam. zamanın birinde. espridir diye düşünüp gülerim, ama bir hayli ciddidir.

hayır intihar iyidir. zack etmez sadece. üzerine saatlerce düşünü kurabilir. o ayrı. rahatlatır bir çıkış kapısının bulunması ve kapıyı asla hiç kimsenin kitleyemeyecek olması. bi gün çalıcaktır kapıyı. açanın özlem olduğunu umuyordur. seçil bi siktirip gitsindir kendi cehennemine. bunu duyunca öfkeli gözlerle belirir karşısında. ama hiç konuşmaz. bir süredir hiç konuşmuyordur. mimikleri kalmıştır sadece. bir de her bir anlamı çok net özetleyebilen gözleri.

bu sessizlikte, sessizliğimde, kafayı yiyorum. sürekli içimden konuşuyorum tüm hafta boyunca. ama artık haftasonları da çenem düşmeyecek, biliyorum. çünkü seçil sustu. onun susması, benim suskunluğum. özlem’in intiharı, benim intiharım. tuncay’la refik’in çekip gitmesi, benim çekip gitmem. zamanı var. bekliyorum. bir kişi bile, umuttan ve güzel bir gelecekten bahsederse, yüzüne karşı annemden öğrendiğim tüm küfürleri ederim, biline. seçil bunu biliyor, o yüzden konuşmuyor artık. siz de bilseniz, fena olmaz sevgili dostlarım. hatta aptal saptal konuşmasanız kafi. çünkü bu konuşmalar bana iyi gelmiyor. işe yarar cümlelere ihtiyacım var oysa. bu sessizlikte kaybolucam yoksa. seçil kalkıp gitti. ben yazarken yanı başımda bağdaş kurmuş halıda oturuyordu. onun da bir çözümü kalmadı bu duruma. daha kötü ne olabilir ki? . jori’le konuşçam ben. o beni anlıyor. hep o konuşuyor gerçi ama anlıyor yani. yıllar önce anlamış. önceden almış tedbirini, anlatmış bildiğim tüm gerçekleri bana. yalan gerçekleri ipe diziyorum sanın siz ama kurgularımda, e mi? hafife alın. her şeyi hafife alın siz.

“imdat diye bağırmayacağımı biliyor olmalısınız de” dedi tuncay. az önce girdi odaya.
“sen bağırmadın hiç” dedim.
“beni siktir et dedi, sen bağır” sonra çıkıp gitti. ne dediği belli değil pezevenkin.

odadan çıkıp, bir paket sigara aldım. diğer odadan. dört saatte biter. dört saat sonra uyumuş olurum zaten. sonra iş. neyseki yarın bir mola vericez. iki günlük mola. allah demokrasi şehitlerimizden razı olsun, ekstra bir gün tatil kazandırdılar bana. üstelik pazarla birleşiyor. ne mutlu bana. ne mutlu.


 *başlık this empty flow’un bir şarkısının adıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder