sonraki
durak
aslında bu yazıyı yazmamam gerekiyor, ya da
senin okumaman. ama başka çaremiz yok moruk. ben yazarım, sen okursun. olay
bundan ibaret zaten. yıllardır. tepki vermezsin. sonunu bile getiremezsin
hatta. ama ben anlatmak zorundayım. çünkü başka bir şansım yok. anlıyor musun?
tabii ki hayır.. nerden bilebilirsin ki. es geçelim. es geçip devam edelim,
anlamları ve hissiyatı. yo hayır. anlamları es geçebilirim aslında. hep
yaptığım gibi yani. ama hissiyati asla. anlamın mantığa ihtiyacı vardır çünkü.
ama hissiyat öyle değil. onun kelimelere bile ihtiyacı yoktur. hisler saftır.
ve kelimelere dökmeye çalıştığınız anda zorluklarla karşılaşırsınız. usta bir
yazar dışında hiç kimse, anı kelimelerle tarif edemez. pekala, olmasam da
deneyelim..
karşımdaki adam tanrıdan bahsediyor. ona
göre adı allah. bana göre var olan bir şey işte. o yani. var. adam değil.
adamın bahsettiği şey. ve bana anlatıyor. kalpten bahsediyor. kalbin
temizliğinden. ve şems’ten alıntılar yapıyor. birkaç dize okuyor. dünya geçici
gençler diyor bize. ben ve ozana. diyebilir. onu tutan yok. çay ocağındaki
garson yapıyor bunu. yapabilir. garson olduğu için onun aşağıda göremezsiniz.
hiç kimsenin yaptığı işten ötürü zihninde dönen dolapları bilemezsiniz. adam
donanımlı. din konusunda evet öyle. ama biz az sonra bira içicez. en azından
ben içicem. yanımdaki arkadaşımı bilemem. o, bu din içerikli sohbet sonrası
namaza da başlayabilir. ben başlamam. daha önce başlamıştım çünkü. ve ondan
yani önünde eğildiğim güçten ne cennet ne de cehennem bekliyordum. saf ibadet.
dua bile etmiyordum hatta. hiçbir şey beklemiyor, sadece ona inanıyordum. onun
beni kurtaracağını. kurtardığını ya da. çünkü yıllar içinde verdiğim
mücadeleden arınmıştım. islamic bir anlamda zen noktasındaydım. tek bir an, acı
içinde kıvrandığım bir gece, ayılmama neden olan dinamatin fitilini yakmıştı.
ona, yani tanrıya, ya da allaha, ya da taoya, ya da adı her ne ise,
yakarmıştım, ertesi gün cevap verdi. benim için de bir eş yaratmadın mı dedim,
gecenin yarısı, yalnızlıktan ve kıskançlıktan kıvranırken, yalnızlığın
şikayetname olabilmesi için biraz da
kıskançlık gerekir çünkü, her neyse, ertesi gün bana bir sevgili gönderdi ve
tanrının benimle alay ettiğini anlamam altı ay sürdü. eş yerine bela gönderdiğini fark etmem yani.
defalarca aldatılmıştım. tek dua, tek isyana dönüştü. allah ile aldatmaktan
daha kötüsü allah tarafından aldatılmaktır. ve sonra, şu bizim çaycı,
tanrısının sevgili kulu, tüm içtenliği ile, içtenliğinden şüphe etmiyorum, bize
biraz din anlattı. arkadaşımla bana. olabilir. ardından biz, onca telkine
rağmen bira içmeye gittik. çünkü her şeye karşı inancımı kaybetmiştim,
anlatabiliyor muyum? bizim çaycı bana eskiden günde beş kere intihar etmeyi
düşünüyordum derken, ben her gün intihar ediyor, her sabah gözlerimi ölü bir
bedende açıyordum, hafta sonları hariç. hafta sonları iyiydi. iş yoktu çünkü.
çünkü arkadaşlar vardı. sayıları oldukça az olan birkaç iyi dost. işyerinde hiç
konuşmuyorken arkadaşlar arasında çenem düşüyordu. işçileri sevmiyordum. çoğu
korkak ve ikiyüzlüydü. patrona karşı bir ayaklanmada sizi safdışı bırakırlardı
ve bu bilgisiz ve cahil olmalarından kaynaklanmıyordu. isyan, birkaç kelime
marx ya da bakunin okuyarak doğmaz. doğuştan gelir. musa gelmeden önce firavuna
ya da muhammed gelmeden önce ebu lehebe baş kaldırmayı gerektirir, isyan.
üstelik sonucunda bir cennet kazanacağınızı bile bilmeniz gerekmez. şehit olma
umudu ile kurşunlara yatmaktan daha erdemlidir o yüzden, terörist damgası
yiyerek ölmek. gerçi vatanı kurtarmak ile başka bir vatan kurmak arasında bir
fark yoktur. her ikisi de aptalca.. ve tüm bunları düşünürken ben, adam, yani
bizim çaycı, bize şemsden alıntılar yapmaya devam ediyordu. bense diğer bir
arkadaşım gelse de bira içmeye gitsek diye düşünmeye devam ediyordum.. her
neyse, ardından. yani çok çok sonra.. beş bira kadar sonra.. yola çıktık..
yolda, yani izbanda. izmirin hızlı treninde, dört kız bir erkek gördüm. yanı
başımdaydılar. ayakta. ben de ayaktaydım. ve yalnızdım. anlatabilir muyum?
onlar ise bir arkadaş grubuydu. dört kızdan biri, tek erkeğin sevgilisi idi..
kıskançlık mı bilmiyorum, ama herifi öldürmeyi düşündüm. yo hayır. kıskançlık
değil. ihanetin kokusunu almıştım.. insanları iyi tanırım. tek bir kare
yeterli. göz göze gelmek. hepsi bu. ve sonra, yani bir süre sonra, herifin,
hatunun bir arkadaşına yavşadığını hissettim. his sadece, ve bunun için
kelimelere gerek olmadığını söylemiştim. ardından. yani bir süre sonra,
izbandan iniyorduk, hani şu hızlı tren, merdivende herifin arkada kalıp,
sevgilisinden arkada demek istiyorum, az yanımda, diğer hatuna, “çimlerde
sürekli seni kolladım, çantanı çalıcaklardı, şişe toplayanlar ya da para
isteyen tipler” dediğini duydum. hatun, “teşekkür ederim” dedi. herif, “senin
durağında inip, seni eve bırakayım istersen” dedi, “zaten benden bir durak
sonra iniyorsun.” hatun, “ olmaz kendim giderim” dedi. herif “benim içinde
sorun olmaz” dedi. sonrasını bilmiyorum ve bazı aşırı entel ve aşırı derece
kalibrasyona ihtiyaç duyan antenlere sahip olanlar her şeyi normal
karşılayabilir. ama ben biliyorum. gerçeğin hangi şekillerde ve kaç renk
taşıyarak geldiğini gördüm. hem de defalarca. gökkuşağı bile yetersiz kalır bu
anlamda. sonra aynı durağa yürüdük. sevgilisi olan hatun, önce gelen başka bir
otobüse bindi. biz üçümüz aynı otobüse. sonra ben indim. onlardan önce yani. sonrasını
bilmiyorum. ve yürürken, eve doğru, alkol ve bilinçaltım beni tanrım demeye
itti. tanrım dedim.. dışımdan dedim bunu. yol boştu. dışımdan konuşa konuşa eve
gittim. çaycı cennetlikti. öyle düşünüyordu. saf bir güzelliğe sahip olan
hatun, sevgilisinden habersiz başka bir otobüsle evine gidiyordu. ve ben henüz
seri katil olmama zaman olduğu için, evime gidiyordum. uyuyacak, uyanacak ve
işe gidecektim. iş yerinde, salak muhabbetlere tahammül sınırlarımı zorlayarak
yıllarımı tüketicek, ve aldatma lüksüne bile sahip olamayacağım hatunların beni
başkaları ile aldatması ile hayatımı tüketecektim.. isyan etmenin anlamı yoktu.
hiçbir şeyin anlamı yoktu. daha önce akıl hastanesine girmiştim.. ve her gün,
keşke oradan çıkmasaydım, ve anlama, mantığa, kucak açmasaydım diye
düşüneceğim.. çünkü halüsinasyonlar, teninizi tırmalasa da, sizden bir şeydir,
içeriden, çok içeriden gelir, canınızı acıtmaz. insanların yüzlerini okuyarak
ve sonunda haklı çıkarak zaman kaybetmezsiniz.. bu yüzden sevmiyorum
dışarısını. ve param olsaydı, evden dışarı adımımı atmaz, birkaç iyi dostu da
evimde ağırlardım. yazmasam da olur, yeterki kelimelere dökmek zorunda
kalmayacağım hislere gebe kalmayayım.. tanrı mı? çaycı için, onu kurtaracak bir
süper kahraman olabilir, benim için, dua limitimi aşan şakacı bir dilsiz
sadece. sadece kendisinin güldüğü
şakalar yapan bir dilsiz.
23.8.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder