bazen, işsiz kalırsın. bazense,
çalışmak istemediğin halde, işe gitmek zorundasındır. bazen seni işten atarlar,
bazense sen kendin işi bırakırsın. bazen, çalışmak istediğin halde, bir iş
bulamaz, bazense gelen iş önerilerini askıya alırsın. 4 aydır fanzin
çıkarmıyorum…
bazen, bir fanzin çıkarmak
istediğin halde, yeterli içeriği bulamazsın. bazense, yeterli malzemeye sahip
olduğun halde, onları toparlayıp, bir fanzin hazırlayamazsın. ve ben, bazen
fanzin çıkarmıyorum işte, ama sadece bazen.
aslında şu an, bahsi burada
kapatabilir, ve yazdığım kadarından çıkaracağınız anlamlara teslim edebilirim
kendimi. ama yapmayacağım galiba, her ne kadar, bundan sonrası, ilk iki
paragrafın, tefsiri olacak olsa da.
bir fanzinle, iş arasında, ama elbette
eylemsel bazda, dolaylı yollardan bile, bir bağlantı kuramazsınız. para
kazanmak için fanzin çıkartıyorsanız, zaten bu eylem, bir işe dönüşmüştür. kâr
amacı gütmeden bir işle iştigal halindeyseniz, zaten kendinizi çalışıyormuş
gibi hissetmezsiniz. bir işi sürdürebilmek için, eğer gerekli olan en önemli
kriter, o işten para kazanabilmeniz ise, işin içine, kenarına köşesine, çeşitli
süslemeler yapar ya da ek donatımlarla ortalığı şenlendirmek zorunda
kalabilirsiniz. bir derginin sonraki sayısının çıkıp çıkmayacağını belirleyecek
olan tek koşul, bir önceki sayının satıp satmayacağı ise, boku yemişsiniz
demektir. bu bir fanzin için bile geçerli olabilir ve aynı koşullarda o fanzin
de boku yer. hatta, bu koşullara haiz bir yazar, bir sonraki romanını, bahsi
geçen pamuk ipliğine bağladıysa, bok yemeyi de hakkediyordur.
csns yayınları, mali
imkansızlıkların çevrelediği ihtimallerle hayatını şekillendiren bir kuruluş
olduğu halde, elbette böylesi tutarsız güftelere kulak kabartmıyor. ancak
söylemem gerekir ki, biz bu fanzinleri pek basamıyoruz abi, çünkü yeteri kadar
paramız yok. ama çıkarmaya devam etmemize engel değil bu. yerel bir fanziniz
zaten. ve yazarlarımızın pek çoğunun da, parayla yazı arasında kurdukları
bağıntı, hipotenüsün kosinüs ile arasında kurdukları bağa, hiç mi hiç
benzemiyor. ki hayatım boyunca, canım bir fanzin çıkarmak istediği zaman,
içerik sıkıntısına yenik düşmedim. o halde sorun ne moruk?
bir işle, sadece keyfi nedenlerle
meşgul olup, o işi yaparken ortaya çıkan şeyler bütününü, başkalarına da
sunmanın getirdiği külfete neden katlanırsınız? içinizden bazıları, şu an “ne
demek istiyor bu denyo” diye düşünüyor, ardından da o bazılarının bazıları
“hiçbir bok anlattığı yok” diyor, ama ben biliyorum ne anlattığımı, dahası
anlatıp anlatamadığımı da.
bir külfete, para kazanmanın
dışında da katlanmanıza neden olan durumlar vardır. bir arkadaşınızın ev
eşyasını taşımasına yardım etmeniz, işte bu başka durumlardan, ve duygu
durumlarından biridir mesela. yazdığınız zırvaları yayınlamayı seçmeniz de,
benzer bir külfeti gerektirir ve bu külfeti siz bir yayınevinde çalışan
insanlara ya da bir dergiye ya da başka bir şeye, herhangi bir fanzine ya da,
yükleyemiyorsanız, yani bizzat kendiniz kendi kendinize kendinizi yayınlıyorsanız,
elbette bu külfete, ve onun yarattığı angaryalara, ve ayak işlerine,
katlanmanızı sağlayan, motive edici ufak kırıntıların olması gerekir. tabii burada,
söz konusu kişinin, deli bir idealist olmadığını var sayıyorum ve deli bir idealist
olarak takıldığım dönemlerdeki enerjiye haiz değilim artık. on sene öncesinde
de değiliz hiçbirimiz. hiç satmayan dönemlerden geçtik, şimdi, hiç basmayalım
abi dönemlerindeyiz, çok satma ihtimaline rağmen.
uzun uzun uzun bir zamandır,
fanzin çıkarmak içimden gelmiyor. çünkü zaten, o fanzinde yer alacak olan yazıları,
o fanzini çıkarsam da çıkarmasam da okuyacağım. çoğu arkadaşlarıma ait ve
arkadaşlarımın yazılarını zaten, fanzine basmadan önce okuduğum gibi, fanzin
basmayacak olsam da okuyorum. o halde onları ve ek birkaç şeyi daha, bir araya
getirip, fanzin şeklinde sunmanın, para dışında ekstra başka bir moral yapıcı
difüzyonu olmalı ki, devam edebilesin. işyerim bana her ay sonunda, ya da
başında, ya da ortalarında bir yerde, kendi kafalarına göre uygun gördükleri
herhangi bir tarihte, ama mutlaka o ayın içinde, bir ödeme
gerçekleştirmeselerdi, bir süre sonra o işi sürdürmemi, yani her gün belli bir
saatte uyanıp evden çıkmamı ve servisi beklememi, ve iş elbiselerimi giyip
makinenin başına geçmemi ve bir takım plastik materyaller üretip onları topluma
kazandırmamı sağlayan enerji ve kararlılıktan mahrum kalır, ardından bir gün
sabah, işe gitmezdim. ve inanın bana, çıkardığım fanzinin,
onbinmilyonyüzbaloncuk satması dahi, motive edici bir tempo kazanmamı
sağlamazdı bana, ya da karşılığında üçyellibin yediyüz kırk sekiz kuruşluk geri
dönüşü olsaydı, yine başaramazdım, bunu sürdürmeyi. ya da her yeni sayısında üç
tane daha yeni kalıcı okuyucu kazanmamı sağlaması da fayda etmezdi. göz alıcı
yorumlar da beni tatmin eden bir potansiyel barındırmıyor kendi içerisinde. ve buraya kadar söylediğim her şeyde, tamamen
bireysel konuşuyorum ama, yine de yazarlarımızın bir kaçı ile de bir kısmında,
aynı fikirde olabilirim. ki öyleyimdir de muhtemelen.
buraya kadar ki kısımda, yavaş
yavaş da olsa, konumuzun ana fikrine giden kanalları açtığımıza göre, asıl
soruyu soralım? hem asıl hem de aptalca olan soruyu: o halde neden fanzin
çıkartıyorsun be adam? soruyu şu şekilde revize edelim: neden artık fanzin
çıkartmak istemiyorsun? çünkü içimden gelmiyor abi. ama çıkarmaya devam edeceğim,
bu şüphesiz, bir de basıp dağıtmayı becerebilirsek, yaşadık demektir, sırtımız
yere gelmez yani.
ama söz konusu durumdan dolayı
mustarip olacağım bel ve ayak ağrılarımı geçiştirmek üzere yapacağı masajlarla
ruhumu dinlendirecek olan bir köle ısmarlarsınız bana, mahcup olmam.
4 ay aradan sonra, yine sizlerle beraberiz. ve
bu sayıda da, her zaman yaptığımız gibi, çok ilgi çekici yazarlarımızın, hiç de
ilgi çekmeyen zırvalarını, büyük bir orantısızlık yasası ile, derledik.
gazamız mübarek ola. amin.
20.nisan.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder