20 Nisan 2014

s.e no:22 - giriş yazısı

bazen, işsiz kalırsın. bazense, çalışmak istemediğin halde, işe gitmek zorundasındır. bazen seni işten atarlar, bazense sen kendin işi bırakırsın. bazen, çalışmak istediğin halde, bir iş bulamaz, bazense gelen iş önerilerini askıya alırsın. 4 aydır fanzin çıkarmıyorum…

bazen, bir fanzin çıkarmak istediğin halde, yeterli içeriği bulamazsın. bazense, yeterli malzemeye sahip olduğun halde, onları toparlayıp, bir fanzin hazırlayamazsın. ve ben, bazen fanzin çıkarmıyorum işte, ama sadece bazen.

aslında şu an, bahsi burada kapatabilir, ve yazdığım kadarından çıkaracağınız anlamlara teslim edebilirim kendimi. ama yapmayacağım galiba, her ne kadar, bundan sonrası, ilk iki paragrafın, tefsiri olacak olsa da.

bir fanzinle, iş arasında, ama elbette eylemsel bazda, dolaylı yollardan bile, bir bağlantı kuramazsınız. para kazanmak için fanzin çıkartıyorsanız, zaten bu eylem, bir işe dönüşmüştür. kâr amacı gütmeden bir işle iştigal halindeyseniz, zaten kendinizi çalışıyormuş gibi hissetmezsiniz. bir işi sürdürebilmek için, eğer gerekli olan en önemli kriter, o işten para kazanabilmeniz ise, işin içine, kenarına köşesine, çeşitli süslemeler yapar ya da ek donatımlarla ortalığı şenlendirmek zorunda kalabilirsiniz. bir derginin sonraki sayısının çıkıp çıkmayacağını belirleyecek olan tek koşul, bir önceki sayının satıp satmayacağı ise, boku yemişsiniz demektir. bu bir fanzin için bile geçerli olabilir ve aynı koşullarda o fanzin de boku yer. hatta, bu koşullara haiz bir yazar, bir sonraki romanını, bahsi geçen pamuk ipliğine bağladıysa, bok yemeyi de hakkediyordur.

csns yayınları, mali imkansızlıkların çevrelediği ihtimallerle hayatını şekillendiren bir kuruluş olduğu halde, elbette böylesi tutarsız güftelere kulak kabartmıyor. ancak söylemem gerekir ki, biz bu fanzinleri pek basamıyoruz abi, çünkü yeteri kadar paramız yok. ama çıkarmaya devam etmemize engel değil bu. yerel bir fanziniz zaten. ve yazarlarımızın pek çoğunun da, parayla yazı arasında kurdukları bağıntı, hipotenüsün kosinüs ile arasında kurdukları bağa, hiç mi hiç benzemiyor. ki hayatım boyunca, canım bir fanzin çıkarmak istediği zaman, içerik sıkıntısına yenik düşmedim. o halde sorun ne moruk?

bir işle, sadece keyfi nedenlerle meşgul olup, o işi yaparken ortaya çıkan şeyler bütününü, başkalarına da sunmanın getirdiği külfete neden katlanırsınız? içinizden bazıları, şu an “ne demek istiyor bu denyo” diye düşünüyor, ardından da o bazılarının bazıları “hiçbir bok anlattığı yok” diyor, ama ben biliyorum ne anlattığımı, dahası anlatıp anlatamadığımı da.

bir külfete, para kazanmanın dışında da katlanmanıza neden olan durumlar vardır. bir arkadaşınızın ev eşyasını taşımasına yardım etmeniz, işte bu başka durumlardan, ve duygu durumlarından biridir mesela. yazdığınız zırvaları yayınlamayı seçmeniz de, benzer bir külfeti gerektirir ve bu külfeti siz bir yayınevinde çalışan insanlara ya da bir dergiye ya da başka bir şeye, herhangi bir fanzine ya da, yükleyemiyorsanız, yani bizzat kendiniz kendi kendinize kendinizi yayınlıyorsanız, elbette bu külfete, ve onun yarattığı angaryalara, ve ayak işlerine, katlanmanızı sağlayan, motive edici ufak kırıntıların olması gerekir. tabii burada, söz konusu kişinin, deli bir idealist olmadığını var sayıyorum ve deli bir idealist olarak takıldığım dönemlerdeki enerjiye haiz değilim artık. on sene öncesinde de değiliz hiçbirimiz. hiç satmayan dönemlerden geçtik, şimdi, hiç basmayalım abi dönemlerindeyiz, çok satma ihtimaline rağmen.

uzun uzun uzun bir zamandır, fanzin çıkarmak içimden gelmiyor. çünkü zaten, o fanzinde yer alacak olan yazıları, o fanzini çıkarsam da çıkarmasam da okuyacağım. çoğu arkadaşlarıma ait ve arkadaşlarımın yazılarını zaten, fanzine basmadan önce okuduğum gibi, fanzin basmayacak olsam da okuyorum. o halde onları ve ek birkaç şeyi daha, bir araya getirip, fanzin şeklinde sunmanın, para dışında ekstra başka bir moral yapıcı difüzyonu olmalı ki, devam edebilesin. işyerim bana her ay sonunda, ya da başında, ya da ortalarında bir yerde, kendi kafalarına göre uygun gördükleri herhangi bir tarihte, ama mutlaka o ayın içinde, bir ödeme gerçekleştirmeselerdi, bir süre sonra o işi sürdürmemi, yani her gün belli bir saatte uyanıp evden çıkmamı ve servisi beklememi, ve iş elbiselerimi giyip makinenin başına geçmemi ve bir takım plastik materyaller üretip onları topluma kazandırmamı sağlayan enerji ve kararlılıktan mahrum kalır, ardından bir gün sabah, işe gitmezdim. ve inanın bana, çıkardığım fanzinin, onbinmilyonyüzbaloncuk satması dahi, motive edici bir tempo kazanmamı sağlamazdı bana, ya da karşılığında üçyellibin yediyüz kırk sekiz kuruşluk geri dönüşü olsaydı, yine başaramazdım, bunu sürdürmeyi. ya da her yeni sayısında üç tane daha yeni kalıcı okuyucu kazanmamı sağlaması da fayda etmezdi. göz alıcı yorumlar da beni tatmin eden bir potansiyel barındırmıyor kendi içerisinde.  ve buraya kadar söylediğim her şeyde, tamamen bireysel konuşuyorum ama, yine de yazarlarımızın bir kaçı ile de bir kısmında, aynı fikirde olabilirim. ki öyleyimdir de muhtemelen.

buraya kadar ki kısımda, yavaş yavaş da olsa, konumuzun ana fikrine giden kanalları açtığımıza göre, asıl soruyu soralım? hem asıl hem de aptalca olan soruyu: o halde neden fanzin çıkartıyorsun be adam? soruyu şu şekilde revize edelim: neden artık fanzin çıkartmak istemiyorsun? çünkü içimden gelmiyor abi. ama çıkarmaya devam edeceğim, bu şüphesiz, bir de basıp dağıtmayı becerebilirsek, yaşadık demektir, sırtımız yere gelmez yani.

ama söz konusu durumdan dolayı mustarip olacağım bel ve ayak ağrılarımı geçiştirmek üzere yapacağı masajlarla ruhumu dinlendirecek olan bir köle ısmarlarsınız bana, mahcup olmam.

 4 ay aradan sonra, yine sizlerle beraberiz. ve bu sayıda da, her zaman yaptığımız gibi, çok ilgi çekici yazarlarımızın, hiç de ilgi çekmeyen zırvalarını, büyük bir orantısızlık yasası ile, derledik.

gazamız mübarek ola. amin.

20.nisan.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder