10 Ağustos 2006

askı

askı

“buraya kadar” dedi, “yolumuz buraya kadar”
“bu ne demek” diye sordum
“daha fazla ilerleyemeyiz demek istiyorum” dedi, “hayat tıkandı”
“sarhoşsun” dedim, oysa çok içmemiştik, birer şişe şarap, ikişer bira ve bolca sigara.

“baksana” dedi, “farklı geçen tek bir günümüz yok, sabah kalkıyor ve tezgahı açıyoruz, hep aynı tipte müşteriler, hep aynı muhabbet, votka-meyve suyu, senin intihar benimse kaçış planlarım, abim, seçil, tuncay, sonra akşam, yine alkol, bu kez bira-şarap, ve sızdığımız yerden uyanıp kaldığımız yerden devam ediyoruz, aslında bir yere gittiğimiz yok, öyle bir derdimiz de yok zaten ama.. tamam, her neyse.. sustum” yüzü asılmıştı.
“bıktın mı” diye sordum, üzülürek, “benden, yaşadığımız hayattan?”

alsancak sahilindeydik,  elimi omzuna attım, sevgili değildik, aramızda bir aşk vardı ama sevgili gibi değildik.
“hayır bebeğim” dedi, “yaşadığımız hayatı seviyorum, seni seviyorum, ama içimde, sıkışıp kaldığımıza dair bir his var, kapana kısıldık, ve çıkış yok, üzerimize kaynar suyu döküp de bizi ne zaman öldürecekler diye bekliyoruz adeta”
“napalım” dedim, “şu an nerde olmak isterdin mesela?”
“bulunduğum yerden hoşnutum” dedi, “senden, yaşadığımız hayattan, sadece artık çırpınmak istemiyorum, boşluğa bırakmak istiyorum kendimi, senin gibi olabilmek istiyorum, bazen kıskanıyorum seni bu yüzden”
“izlanda” dedim, “oraya kaçabiliriz aslında” başını salladı umarsamaz bir şekilde, düşlere inancını yitirmişti.

“balo kızı olmak istiyorum bu gece” dedi, “şık bir elbise, parıltılı. ve sende de bir takım olucak, kravat vesaire, cart curt, hadi kalk, baloya gidiyoruz” delirmişti.
“geldiler sana gene” dedim, “saat gecenin üçü”
“bana bir balo elbisesi bul bebeğim” dedi, “hadi kalk, sikmişim izlandayı, baloya gidiyoruz”
“nereden bulucam sana bu saatte balo elbisesi” dedim, dudaklarını büktü hemen.
“istediğim hiç bir şey hemen olmuyor” dedi, “olduğu zamanlarda da önemini yitiriyor” yanıma oturdu yeniden.. birer sigara yaktık.

“sana aşığım” dedi.. bir şey demedim. biraz daha sustuk. beş kuruşsuz ve işsizdik, takı tezgahı para etmiyordu, mesleğimiz yoktu, hiçbir yerde iş bulamıyorduk.
“haklısın” dedim, “az önce söylediklerinde haklısın, tek düze bir hayatımız var, sıkıcı değil, şikayetçi değilim, ama tek düze olduğu konusunda haklısın”
“değişiklik gerekli” dedi.
“değişiklik yapalım o halde” dedim, “hadi kalk, askıya çıkıyoruz, sana bir balo elbisesi bulucam.”
“delirmişsin” dedi, “yakalanırsak boku yeriz”
“yakalanmayacağız” dedim ona, yürümeye başladık.. balkonları kesiyorduk.. ipe asılmış elbiseler arıyorduk, alçak katlarda, o gece sabaha kadar gezdik, ve birkaç parça elbise bulduk, hepsini istiyordu, her gördüğü elbiseyi, eğlenceliydi, sabahın yedisinde o’nun abisinin evinin önüne geldik ve zile bastık, kahkahalarla gülüyordu, ellerimizde bi kaç parça giysi, sarhoş, ve açın kapıyı biziz diye bağıran şirin bir hatun. özlem adı.

“bu gece şarapya’nın kraliyet balosuna davetlisiniz beyler ve bayanlar” de-dik eve girer girmez, bağırarak, oysa herkes uyuyordu, sızmışlardı, uyanmadılar, ve biz de yattık tabii ki, ya da sızdık. akşamüstü kalkıcak ve dün gece içip tekdüzelikten dem vurduğumuz noktaya takı tezgahı açıcaktık. sonra yine içicek ve sızıcaktık. her şey her geçen gün biraz daha anlamını yitirirken, günler, eksi hanesine kazınmaya devam edicekti..

[ 10.ağustos2006 -2-4 nöbetinde ]


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder