askı
“buraya kadar” dedi,
“yolumuz buraya kadar”
“bu ne demek” diye
sordum
“daha fazla
ilerleyemeyiz demek istiyorum” dedi, “hayat tıkandı”
“sarhoşsun” dedim,
oysa çok içmemiştik, birer şişe şarap, ikişer bira ve bolca sigara.
“baksana” dedi,
“farklı geçen tek bir günümüz yok, sabah kalkıyor ve tezgahı açıyoruz, hep aynı
tipte müşteriler, hep aynı muhabbet, votka-meyve suyu, senin intihar benimse
kaçış planlarım, abim, seçil, tuncay, sonra akşam, yine alkol, bu kez
bira-şarap, ve sızdığımız yerden uyanıp kaldığımız yerden devam ediyoruz,
aslında bir yere gittiğimiz yok, öyle bir derdimiz de yok zaten ama.. tamam,
her neyse.. sustum” yüzü asılmıştı.
“bıktın mı” diye
sordum, üzülürek, “benden, yaşadığımız hayattan?”
alsancak
sahilindeydik, elimi omzuna attım,
sevgili değildik, aramızda bir aşk vardı ama sevgili gibi değildik.
“hayır bebeğim”
dedi, “yaşadığımız hayatı seviyorum, seni seviyorum, ama içimde, sıkışıp
kaldığımıza dair bir his var, kapana kısıldık, ve çıkış yok, üzerimize kaynar
suyu döküp de bizi ne zaman öldürecekler diye bekliyoruz adeta”
“napalım” dedim, “şu
an nerde olmak isterdin mesela?”
“bulunduğum yerden
hoşnutum” dedi, “senden, yaşadığımız hayattan, sadece artık çırpınmak
istemiyorum, boşluğa bırakmak istiyorum kendimi, senin gibi olabilmek
istiyorum, bazen kıskanıyorum seni bu yüzden”
“izlanda” dedim,
“oraya kaçabiliriz aslında” başını salladı umarsamaz bir şekilde, düşlere
inancını yitirmişti.
“balo kızı olmak
istiyorum bu gece” dedi, “şık bir elbise, parıltılı. ve sende de bir takım olucak,
kravat vesaire, cart curt, hadi kalk, baloya gidiyoruz” delirmişti.
“geldiler sana gene”
dedim, “saat gecenin üçü”
“bana bir balo
elbisesi bul bebeğim” dedi, “hadi kalk, sikmişim izlandayı, baloya gidiyoruz”
“nereden bulucam
sana bu saatte balo elbisesi” dedim, dudaklarını büktü hemen.
“istediğim hiç bir
şey hemen olmuyor” dedi, “olduğu zamanlarda da önemini yitiriyor” yanıma oturdu
yeniden.. birer sigara yaktık.
“sana aşığım” dedi..
bir şey demedim. biraz daha sustuk. beş kuruşsuz ve işsizdik, takı tezgahı para
etmiyordu, mesleğimiz yoktu, hiçbir yerde iş bulamıyorduk.
“haklısın” dedim,
“az önce söylediklerinde haklısın, tek düze bir hayatımız var, sıkıcı değil,
şikayetçi değilim, ama tek düze olduğu konusunda haklısın”
“değişiklik gerekli”
dedi.
“değişiklik yapalım
o halde” dedim, “hadi kalk, askıya çıkıyoruz, sana bir balo elbisesi bulucam.”
“delirmişsin” dedi,
“yakalanırsak boku yeriz”
“yakalanmayacağız”
dedim ona, yürümeye başladık.. balkonları kesiyorduk.. ipe asılmış elbiseler
arıyorduk, alçak katlarda, o gece sabaha kadar gezdik, ve birkaç parça elbise
bulduk, hepsini istiyordu, her gördüğü elbiseyi, eğlenceliydi, sabahın
yedisinde o’nun abisinin evinin önüne geldik ve zile bastık, kahkahalarla
gülüyordu, ellerimizde bi kaç parça giysi, sarhoş, ve açın kapıyı biziz diye
bağıran şirin bir hatun. özlem adı.
“bu gece şarapya’nın
kraliyet balosuna davetlisiniz beyler ve bayanlar” de-dik eve girer girmez,
bağırarak, oysa herkes uyuyordu, sızmışlardı, uyanmadılar, ve biz de yattık
tabii ki, ya da sızdık. akşamüstü kalkıcak ve dün gece içip tekdüzelikten dem
vurduğumuz noktaya takı tezgahı açıcaktık. sonra yine içicek ve sızıcaktık. her
şey her geçen gün biraz daha anlamını yitirirken, günler, eksi hanesine
kazınmaya devam edicekti..
[ 10.ağustos2006 -2-4 nöbetinde ]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder